Çerkeş seyahati ona ilk defa Anadolu'yu ve Anadolu insanını yakından görme imkân verdi. Ankara'dan geçerken Ermeni ve Müslüman semtlerindeki yaşam tarzları ve gelişmişlik düzeyleri arasındaki belirgin farklar onu etkiledi. Osmanlı toplumu ile Batılı toplumlar ve onların İmparatorluktaki uzantısı olan azınlıkların, bir başka ifadeyle Doğu ve Batı medeniyetlerinin yaşam tarzları arasındaki bu farkın sebeplerinin ne olduğu konusu artık onun en temel meselelerindendi. Bunun için hem İttihatçılar hem de Cumhuriyet dönemindeki Batılılaşma girişimlerini destekledi.
Osmanlı ordusundan Mustafa Kemal ve Enver Beyler gibi pek çok gönüllü subayın Trablusgarp'ta başlattıkları mücadele devam ederken Tanin gazetesi ve Hüseyin Cahit'in yazıları o günlerde Falih Rıfkı'nın haber kaynakları arasındaydı. Artık Osmanlıcılık fikrinin imparatorluğun bütünlüğünü sağlayamayacağını gören, İttihatçıların gençlik dernekleriyle ile daha yakından ilişki kuran Falih Rıfkı, Cemiyet arasında yaygınlaşmaya ve
kurumsallaşmaya başlayan Türkçülük akımından etkilendi. İttihatçı gençler arasında çok popüler olan yayınları takip etmeye ve Türkçülük akımının öncülerinin görüşlerini öğrenmeye başladı. Ittihatçılarla organik bir ilişki de kurduğu Balkan Savaşları yıllarında ilk kez kendini Türk kimliği ile ifade etti.
Falih Rıfkı'nın darülfünun günleri, İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne karşı siyasi sahada oluşan muhalefetin iyiden iyiye güçlenmeye başladığı bir döneme rastladı. Împaratorluğun 1911 yılı içinde bulunduğu durumu tam anlamıyla bir kargaşa hali olarak ifade eden Falih Rıfkı, darülfünundaki birçok arkadaşı gibi
Împaratorluğu çok zorlu günlerin beklediği düşüncesindeydi. 1911 yılının ilk aylarında Arnavutluk, Suriye ve Yemen taraflarında isyanlar çıktı. Bütün bu gelişmeler, toprak kayıpları ve isyanlar, özellikle gençler üzerinde olumsuz etkiler meydana getirdi. Artık Osmanlıcılık siyasetinin Imparatorluğu bir arada tutmak için
yeterli olmadığını görülüyordu.
Gayrimüslimlerin yaşadığı semtler, özellikle kapitülasyonlar sayesinde elde ettikleri ayrıcalıklar nedeniyle ticari ve ekonomik açıdan Müslüman semtlere göre çok daha iyi durumdaydı. Kendisi bir Müslüman mahallesinde yaşamasına rağmen ilk gençlik yıllarında yazar, Gayrimüslimlerin yoğun olarak yaşadığı, Batı tarzı dükkân ve mağazaların bulunduğu, Fransızcanın hakim olduğu Beyoğlu'na sık sık gidiyor; kafe ve kitapçılara uğruyordu.
Beyoğlu'ndaki yaşam tarzı ve standardı, pek çok arkadaşı gibi onun da dikkatini çekiyordu. Gayrimüslimleri ve onların sosyo-ekonomik durumlarını yakından gözlemleyen, Falih Rifki, iki medeniyet (Doğu ve Batı) arasındaki farkın neden kaynaklandığı, bu durumu gidermek için nasıl bir yol izlenmesi gerektiği konusunda fikir yormaya başladı. Gayrimüslim mahallelerindeki geniş evlere, gece geç saatlere kadar süren canlılığa, neşeli ve iyi giyimli kadınlara, rahat ve refah içinde yaşayan insanlara gıpta ile bakıyordu. Ona göre, bu farkın en önemli nedeni ise, "şeriatın baskısının Hıristiyan mahallelerine uğramamasıydı. Ancak gün geçtikçe daha da kötüleşen ekonomik durum karşısında Müslüman mahallerinde de büyük bir değişim başladı. Doğal olarak bu durum Falih Rıfkı'nın mahallesini de etkiledi.