faust: ne giyersem giyeyim bu mahdut dünya hayatının ızdırabını çekeceğim. ben sadece oyunla vakit geçirecek kadar genç ve arzusuz yaşayamayacak kadar yaşlı değilim! dünya bana ne bahşediyor? hep mahrumiyetlere katlanmak, benim nasibim bu. ömür boyunca her saat, her kulağa kısık sesle ulaşan nakarat bu. sabahları hep korku ile uyanırım. geçerken tek bir arzumu bile yerine getiremeyecek olan ve bir sevinç belirtisi bile inatçı bir aksilikle harabeden kalbimin yaratıcılığını bin çirkin gaileyle baltalayan gündüzü görünce ağlamak gelir içimden. gece çöktüğü zaman da yatağıma endişelerle uzanırım, çünkü yatakta da istirahat mukadder değil. vahşi rüyalar beni korkutur. göğsümdeki Tanrı, en içimden beni tahrik eder. bütün kuvvetlerimin üstünde yerleşen akıl dışarıda beni faaliyete geçiremiyor. böylece hayat benim için bir yük oluyor. ölümü özlüyorum. hayattan tiksiniyorum!
mefisto: elbette böylece çok bir şey yapmış olmuyorum. yokluğun karşısına çıkan bu battal dünyaya dalgalar, fırtınalar, zelzeleler, yangınlarla nelere teşebbüs ettiysem yine bir şey yapamadım. sonunda kara ve deniz yerinde kalıyor. hele o melun hayvan ve insan nesli yok mu? ona hiçbir şey yapılamıyor. ne kadar çoğunu gömdüm, yine de yeni ve taze bir kan devredip duruyor. bu böyle giderse çıldıracağım! kuruda, yaşta, soğukta, sıcakta, havada, suda, toprakta binlerce tohum filizleniyor. eğer alevi de kendime saklamamış olsaydım bende de pek bir şey kalmayacaktı.
mefisto: ben, daima inkâr eden bir ruhum. bunda da haklıyım. çünkü yaratılan her şey, mahvolmaya layıktır. onun için hiçbir şey yaratılmasa daha iyi olurdu. işte sizin günah, tahripçilik, kısaca fenalık dediğiniz şeyler benim asıl unsurumdur.
insanların anlamadıkları şeyle alay etmelerine ve çok defa kendilerine üzüntü veren iyi ve güzel karşısında homurdanmalarına alışığız. köpekler de onlar gibi mırıldanıyor!