Paleolitik çağda avcıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için ittifaklar aracılığıyla av sahalarını güvence altına almaları gerekiyordu. Bu nedenle kafileler egzogami (dıştan evlenmek) olmak zorundaydı. Yerleşik düzene geçildiğinde egzogaminin yerini endogami(içten evlenmek) aldı. Artık aile resileri doğurganlıklarını evin büyümesi amacıyla değerlendirmek üzere kızlarını kuzenleri için saklamaya başladılar. Kadınların kapatılmasının başlangıcı buraya dayanır.
“Feminizm” sözcüğü Fransızca’ya 1837’den sonra girdi. Robert Sözlüğü, bu sözcüğü, “kadınların toplum içindeki rolünü ve haklarını genişletmeyi öngören bir doktrin” olarak tanımlamaktadır. Ancak düşünce eylemdan ayırmak olanaksızdır..
Daha binlerce yıl süren göçebe çobanlık devri, doğmakta olan ataerkilliğin gemlendiği ve kadınların erken neolitikten kalma geniş haklarıyla dengelendiği bir geçiş uygarlığı idi. Göçebe aşiretlerde kadınların güçlerini hâlâ korumakta olduklarını gösteren bir örneği, î.ö. 5. yüzyıldan İsa’nın doğumuna kadar Asya steplerinde yaşayan ve oradan oraya göç eden Iskitler veriyor. Herodot’a göre, bu halktan olan îsodonlar, “âdil insanlar olarak tanınırlar; kadınları erkeklerine eşittir ve onlarınki kadar yetkileri var dır.”? Soromatlar da Amazonlar’ın îskitler’le evliliğinden oluşan ve Don nehrinin ötesine yerleşen bir halktır: “O günden beri Soromatlar’ın kadınları, eski atalarının yaşam tarzını sürdürürler; at sırtında avlanır, kocalarıyla birlikte ya da onlarsız savaşa gider, erkeklerle aynı şekilde giyinirler. ”8 Görüldüğü gibi, tsodonlar’da cinslerarası işbölümü kadınların erkeklere tâbî olması sonucunu doğurmadığı gibi, Amazonların ahvadı olan Soromat kadınlar da kocalarıyla aynı işi yaparlar.Göçebe yaşam kadınları, kapanmaktan ve er- keldere ait kamusal alan ile kadınlara ait özel alan ayrımı içine hapsolmaktan korumaktadır. Bu ise, onların kendi aralarında ilişkilerini sürdürmelerine olanak verir ve uluslararası ilişkiler ağından kopmalarını önler. Kentleşmenin ge lişmesi ise, geleceğin site kadınlarını bu olanakların hepsin den yoksun bırakacaktır.
Germaine Tillion’a göre, besin kaynaklarının çoğalması ve nüfusun artması tarımla geçinen yerleşik ailelerin yeni yayılma idealleri benimsemelerine yolaçtı. Bu da grubun yapısını ve dışarıya karşı takındığı yeni ilişki biçimini belirledi. Paleolitik çağda avcıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için, ittifaklar yoluyla av sahalarını güvenceye almaları gerekiyordu. Bu yüzden kabileler egzogam olmak (dıştan evlenmek) zorun- daydı. Yerleşik düzene geçildiğinde egzogaminin yerini endogami (içerden evlenme) aldı. Artık aile reisleri, doğurganlıklarını evin büyümesi amacıyla değerlendirmek üzere kızlarını kuzenleri için saklamaya başladılar. Kadınların kapatılmasının başlangıcı buraya dayanır. Bu değişiklik sonun da, kadınların evlilikle'başka kabilelere “ihracı” yoluyla ku rulan ittifaklar, yerini savaşlara bıraktı.Kendi topraklarını genişletmek, böylece toprakların tükenmesi halinde hayatta kalmanın bir yolunu bulmak için, komşunun toprağını zorla ele geçirmek, bu yeni düzenin temelini oluşturur. Bu kavga da en güçlü kazanır. Sürekli savaş, barış anlaşmalarının yerini alır. Bu gelişme, en son tarih araştırmalarıyla doğrulanmıştır. Böylece kadınlara giderek araççı bir açıdan bakılmaya başlanır; kadın, aile grubu içinde doğurgan ve üretici- hizmetçi rolüne indirgenir.
Tarımsal üretimi yapan kişi olarak erkek, kadının yerini aldı; ufak bahçelerin yerine tarla geçti, kadının çapası yerini erkeğin sabanına bıraktı.Bu yoldan elde edilen muazzam besin artığı, nüfus patlamasına yolaçtı ve yerleşik düzene geçilmesini sağladı. Paleolitik çağdaki küçük göçebe topluluklarının ve ilk neolitik çağdaki ufak köyün yerini büyük kasabalar aldı ve giderek kentler ortaya çıktı. Kent, ilk sınıf çatışmasını doğurdu.
Çünkü kent demek, tarımsal artık, özel mülkiyetin gelişme si ve birikim yapılması, dolayısıyla bir sınıfın kendini bir başka sınıfa besletmesi demektir. îş bölümü, kentlerde da ha zenginlerin hizmetine giren bir zanaatkâr sınıfıyla, rahip ler ve askerlerin ortaya çıkmasına yolaçtı. Servetin belli ellerde toplanması, köleliğe dayalı devletli toplumun ve sos yal sınıfların ortaya çıkmasının yanı sıra, kadınların durumunun bozulması sonucunu doğurdu.
avcı kabilelerle temas eden ilk kâşiflerin gözlemlerini incelemek gerekir.
Çünkü, ardından, yüzyıllarca bu toplumları etkisi altına alan kolonyalizm, ırkçılık ve pazar ekonomisi bu kavimlerin özgün yapılarının bozulmasına yolaçmıştır. Bu kâşiflerin hepsi, Iroqualar’da ve Altı Ulus îttifakı’na dahil kabilelerde kadınların sahip oldukları büyük güç karşısında şaşırmış, hatta şok olmuşlardır. Kadınlar, klanın toprakları hakkında karar alabilmekte, evlilik ve benzeri anlaşmalar yapabilmekte, büyücü (saşem) ve hâzineyi kollayan kişiyi tayin ve azledebilmekteydiler. Kocalarsa, ataerkil toplumlarda kadınların kaderi neyse, ona katlanmak durumundaydılar:
“Erkek, beşikten mezara kadar hayatının her döneminde, geniş aile ya da klan içindeki konumu gereği ona iradesini kabul ettiren bir kadına tâbi idi.” Çadır ve müştemilâtının mülkiyeti tümüyle kadınlara ait olduğundan, bir anlaşmaz lık halinde kadınlar, kocalarını kapıya koyabilirlerdi. Yeni Dünya’ ya giden ilk kâşiflerden birisi, bu davranışı “ustaca uygulanan bir despotluk” olarak nitelemektedir.