Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Fusus'ül Hikem

Muhyiddin İbn Arabi

Fusus'ül Hikem Sözleri ve Alıntıları

Fusus'ül Hikem sözleri ve alıntılarını, Fusus'ül Hikem kitap alıntılarını, Fusus'ül Hikem en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İnsan, Allah katında bakan bir gözdeki göz bebeği gibidir ve görmek sıfatı ile tâbir edilmiş olan mahlûk odur. İşte bundan dolayı ona insan denildi.
Emr-i tekvini ve emr-i teşrii
Şu hâlde şer’in vücûdu meşiyyetin hükmüyle olduğu gibi, şerîata muhâlefetin vücûdu dahi yine meşiyyetin hükmüyledir. Ve şerîat, enbiyâ (aley- himü’s-selâm) vâsıtalarıyla olan emirdir; “Kün!” kavliyle vâki’ olan emir ya’ni “emr-i tekvînî” değildir. Binâenaleyh namaz kılmak ve oruç tutmak gibi enbiyâ vâsıtasıyla gelen emir “meşiyyet” cihetinden vâki’ olan emir olmadığı için, bu emre muhâlefet olunabilir; ve muhâlefet vukūunda da ona “ma’siyet” tesmiye olunur. Eğer şerîatle amel, meşiyyet cihetinden ola idi, hiçbir kimsenin muhâlefete mecâli olmaz idi. Zîrâ Allah Teâlâ’nın “meşiyyet” cihetinden vâki’ olan bilcümle fiilinde, hiçbir kimse Allah Teâlâ’ya muhâlefet edemez. Binâenaleyh Allah Teâlâ’ya olan muhâlefet, ancak enbiyâ vâsıtasıyla gelen emirde vâki’ oldu. Bu bahis, hem mühim ve hem de incedir, iyi anla!
Sayfa 1050 - Yazma eserler kurumu
Reklam
Hak her şeyi Alîm’dir. Fakat O’nun bilişi, fikirden hâsıl olan ilim ile değil, şühûddan ve huzûrdan hâsıl olan ilim iledir. Binâenaleyh Hak her şey üzerine Şehîd ve hâzırdır. Zîrâ bir kimse görmediği şey hak- kında istidlâl ile i’mâl-i fikr ederek bir ilim hâsıl eder. Gördüğü ve huzû- runda hâzır bulunduğu şeyi bilmek için tefekkür etmesine hâcet
Sayfa 1103 - Yazma eserler kurumu
Bakara, 2/30) [Hâlbuki biz Seni hamd ile tesbîh ediyoruz ve Seni takdîs ediyoruz.] dediler. Ve tenzîh ma’rifet-i ilâhiyyenin yarısıdır. Zîrâ akıl, mücerred olarak [22/7] kendi nefsiyle olduğu vakit, ulûmu na- zar-ı aklîsinden alır. Bu sebeble de onun Allah Teâlâ’ya ma’rifeti teşbîh üzerine değil, tenzîh üzerine olur. Nitekim akl-ı nazarîlerine tâbi’ olan ulemâ-i zâhir dahi teşbîhden ürküp tenzîh ederler; ve onların teşbîhden zevkleri yoktur.
Sayfa 1165 - Yazma eserler kurumu
Zîrâ resûllere mâ- hiyyet-i Hak’tan sorulduğu vakit onlar ehl-i mantıkın kavâidine mutâbık cevâb vermezler, belki hakîkat-i Hakk’ın izâfât ve sıfâtıyla cevâb verirler. Ve erbâb-ı mantıkın kāidesine göre bir şeyin mâhiyeti “cins” ile “fasıl”dan terkîb olunur. Meselâ: İnsanın mâhiyeti nedir? diye sorulsa “Hayvân-ı nâtıktır” diye cevâb verirler. Ve “hayvan” insanın “cins”i ve “nâtık” onun hayvanlar ara- sından “fasl”ıdır. Hâlbuki Allah Teâlâ için bir “hakîkat” olmakla berâber “cins” ile “fasıl”dan terekküb etmez. Zîrâ onun varlığı mukābilinde diğer bir varlık yoktur; ve bu gördüğümüz varlıklar hep onun vücûdunun izâfâtı- dır. İşte bu hakîkate binâen resûller hakîkat-i ahadiyyeden bahsetmezler; ve bu hakîkatin idrâki mümkin olmadığı için bu hususta düşünmekten ِ ََََِِِِِّّ لا َت َت َفكـرو� فـي َذ�ت �للّٰـه َت َفكـرو� فـي آ�لاء de men’ederler. Nitekim (S.a.v.) Efendimiz ya’ni “Allâh’ın zâtında tefekkür etmeyiniz, âlâsında, ya’ni sıfâtında ve esmâsında tefekkür ediniz” buyururlar.
Sayfa 1442 - Yazma eserler kurumu
Hak karşısında insan, göz için görmeyi sağlayan göz bebeği [insanü'l ayn] gibidir.
Sayfa 26 - Alfa Yayınevi
Reklam
...(Bakara,2/118)[Sen Hakîm olan Azîz’sin.] kavlinde “Azîz”den sonra “Hakîm” ismini getirdi. Ve “Hakîm” eşyâyı kendi mevzi’lerine vaz’eden kimseye derler; “zâlim”in zıddıdır. Zîrâ “zulm” lugatta bir şeyi mevziinin gayrına vaz’etmek ma’nâsı- na gelir. Bu ise cehil iktizâsıdır. Hak Teâlâ ise cehilden münezzehdir. Her şeyi yerli yerine vaz’eder; ve her şeyin hakîkati ve sıfâtı neyi iktizâ ediyor- sa, ihâta-i ilmiyyesiyle, onu vaz’eder; ve onu tecâvüz etmez. Binâenaleyh “Hakîm”, tertîbi pek ziyâde bilen zâttır.
Sayfa 962 - Yazma eserler kurumu
Ya’ni Belkîs Süleymân (a.s.)ın huzûruna gelip de tahtını o mecliste hâzır gördüğü vakit, Sebâ şehriyle bulunduğu mahal arasındaki mesâfenin uzak- lığını bildiği ve müddet-i cüz’iyye zarfında tahtın bu mesâfeyi kat’ederek intikāl etmesi, kendisince gayr-ı mümkin bulunduğu cihetle, Süleymân (a.s.) tarafından (Neml, 27/42) ya’ni “Tahtın böyle midir?” tarzında vâki’ olan suâle cevâben: “Gûyâ hemen hemen odur” dedi; ve “Ta kendisidir!” demedi. Belkîs’ın bu sözü, halkın emsâl ile tecdîdi hakkın- da bizim zikrettiğimiz hakāyıka nazaran doğru oldu. Zîrâ oradaki sûret, Belkîs’ın mekânındaki tahtın sûretidir, başka sûret değildir. Fakat buradaki vücûd-ı müşahhas Sebâ şehrindeki vücûd-ı müşahhas değildir. Binâenaleyh Belkîs’ın sîga-i teşbîh ve kelime-i temsîl ile(Neml, 27/42) [Gûyâ hemen hemen odur.] demesi pek muvâfık idi. Ve Süleymân (a.s.) bu hakîkati bildiği için Belkîs’a: َ“Tahtın bu mudur?” demedi; “Tahtın böyle midir?” dedi; ve Belkîs’ın cevâbı da ona muvâfık oldu. Ve tahtın buradaki vücûd-ı müşahhası, Sebâ şehrindeki vücûd-ı müşahhasına benzediği ve fakat sûreti, ayn-ı sâbitesinin sûreti olduğu için emr sâdıktır. Nitekim insanın zerrât-ı vücûdu beş veyâ yedi senede bir kerre kâmilen teceddüd eder. Binâenaleyh sen bi-hasebi’s-sûret bugün, o eski sûretinin “ayn”ısın. Fakat vücûd i’tibâriyle “ayn”ı değilsin.
Sayfa 1003 - Yazma eserler kurumu
Ya’ni ilim, hayât ve hareketi iktizâ ettiği gibi, âlem-i sûrette ilme tekābül eden “su” dahi böylece hayât ve hareketi iktizâ eder. Nitekim Hak Teâlâ hazretleri (Enbiyâ, 21/30) ya’ni “Biz her şeyin hayâtını sudan yaptık” buyurur. Ve suyun hayât-ı arza bâdî olduğu muhtâc-ı îzâh değildir.
Sayfa 1398 - Yazma eserler kurumu
İmdi emr, âlem aynasının cilâlanmasını gerekli kılınca, Âdem bu aynanın cilâsı ve bu suretin ruhu oldu.
Reklam
Başarıyı veren ancak Allah’tır. O’ndan başka Rab yoktur.
Parmaklarımın yazdığı, dilimin söylediği, kalbimin üzerine kıvrıldığı şeylerde beni yüce kudreti ve yardımı ve ruhî ile nefsimin vesveselerinden korusun ve Zât âleminden gelen bilgiye mazhar kılsın ki bu işte mütehakkim olmayayım, sadece mütercim olayım. Tâ ki Allah erlerinden ona vâkıf olacak kimseler gerçek bilgiye ersinler.
Adem, cehil, ilim
..ilim ile hayy olup birinci hayâta nâil olmadıkça ikinci ve üçüncü mertebedeki hayâtlara vusûl mümkin de- ğildir. Ve birinciden diğer hayâtlara vusûl hareket iledir; ve bu harekete se- beb ilimdir; ve ilmin nihayeti “hayret”tir. Binâenaleyh mevt-i cehilden ilim ile hayy olan hayrete düşer; ve hayret çırpınmaktır ve hareket etmektir; ve nerede hareket varsa orada hayât vardır. Binâenaleyh ilim ile hayy olan kimse için ne sükûn vardır ve ne de sükûna sebeb olan mevt vardır; belki onun için vücûd-ı Hak’la bekā vardır. Binâenaleyh adem yoktur. Fakat câ- hil için sükûn ve sükûna sebeb olan mevt vardır. Bu hâl ilm-i zâhirî de bile nümâyandır. Nitekim ilm-i zâhirî ile mümtâz olan bir kavimde hareket ve faâliyet çoktur; ve akvâm-ı sâire arasında mevcûdiyetlerini izhâr ederler. Fakat kavm-i câhil hâl-i sükûnda ve meyyit hâlindedir; ve mevcûdiyetlerini akvâm-ı sâire muvâcehesinde izhâr edemezler.
Sayfa 1398 - Yazma eserler kurumu
Zat aleminin kutsi kaynağından gelen hikmetleri, kelimelerin kalplerine indiren Allah’a hamd olsun
Allah Zât’ının başlangıcı ve sonu olmadığı bilinir. Kul bilinmedikçe Zât’ın ilâh olduğu bilinmez. Şu halde kul İlâh’a delildir
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.