Her insanın güçlü ve güçsüz anları vardı; yıldızın parladığı, parlamadığı anlar. İnsanın boş bulunduğu anlar vardı. Bu anlarda neler olmazdı ki? Bir kapının vuruluşu, bir daldan koparak yere düşen bir yaprağın çıtırtısı, bir klakson sesi, arkalardan uzanan, gerçekte bir başkasına yöneltilmiş bir çağrı, yolda gidiyorken sokak lambalarının birden yanıverişi, insanın önü sıra yürüyen birinin insanın salt önü sıra yürüyüşü, sokakta oynamasına izin verilmeyen bir çocuğun pencereden dışarı uzanan başı, dışarda kimin kime söylediği belli olmayan bir söz, o zamana kadar başarıyla savunulduğu sanılan bir kalenin gereği gibi savunulamadığını ortaya koyar, tüm gizlilik ve saklılıklar Pandora ’nın kutusundan çıkar gibi dökülüp saçılır ortaya.