Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gecenin Yalnızlığında

Selma Fındıklı

Gecenin Yalnızlığında Sözleri ve Alıntıları

Gecenin Yalnızlığında sözleri ve alıntılarını, Gecenin Yalnızlığında kitap alıntılarını, Gecenin Yalnızlığında en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Guguk kuşu öttü pencerenin dibinde. Silkinerek uyandım. İlk yazı muştuluyordu.
Değneğini öfkeyle yere vurdu; -Timur'a hizmet ettin mi? O kanlı zalime? Kurnazca bir yanıt verdim; -Hükümdarın zalim olmayanı var mıdır?
Sayfa 133Kitabı okudu
Reklam
Kırmızı sarılı parlak tüyleriyle iki kuş, üvezin çiçekli dalına tünemiş, birbirine ötüşmekte. Onları dinledikçe gönlümde bir heves uyanıyor. Bugüne dek kimsenin görmediği, tınısını işitmediği bir çalgı yapsam diyorum, kolayca doğranıp güzel cila tutan bu narin ağaçtan.
Çiselemekten sağanağa dönüşmeyen yağmurun hangi buluttan süzüldüğünü kavramaya çalışıyorum.
Tan vaktine yakın uykuya yenik düşüp de gülün açıldığı anı hiçbir sabah göremeyen bülbülün seherde ağlayışını duymalıydı.
Reklam
Bunları düşünürken utançla karışık bir sızı girdi yüreğime. Dinleriyle birlikte dillerini de bize benimsetmeye çalışan kan dökücü Arapların hiç eksik olmayan akınları nedeniyle yüzyıllar içinde Türkçe yavaş yavaş bir yana itilip o saldırgan kavmin zor yazısı baskın gelmişti Türkistan'ın hemen her tarafında. Kaşgarlı Mahmut bile yirmi Türk boyunun lehçesini nice emekle bir araya getirip Arap harfleriyle kaleme almamış mıydı? Kendim de ortağıydım bu bağışlanmaz suçun. Üstelik besteleyeceğim güfteleri de -bana ait olsun ya da olmasın- Farsça şiirlerden seçiyordum. Yadırganır, beğenilmezdi başka türlüsü sanat dünyasında. Zaten arûz dedikleri örümcek ağı öylesine kıskıvrak bağlamıştı ki bizleri, istesek de kurtulamazdık şimdi..
Kayan yıldız gibi kafamın kubbesinden uçup gidecek sandığım şiir, gelenek olduğu üzre Farsça'ya dönüşmeye başladı. "nafe-i li nedared ser-beher bir avered Sariban ez türbeni meh mecnun,meh ker-i har avered
Felek, sabah vakti gariplerin akşamından habersizdir.
Yavaş yavaş düşten sıyrılıp güneşin doğduğu tarafa doğru yürüyorum. Dalları çiçeklenmiş nar ağaçları iki yanımda hüzünle boyun eğmiş;" Gitme," diye kulağıma fısıldıyorlar. " Az kaldı meyvelerimizi sunmaya...Yemeden gidilir mi o ateş kırmızısı boncukları?" Duymamazlıktan geliyorum.
Reklam
Sahand dağının yeşermiş tepeleri, enginli yüksekli kayalıkları, doğup büyüdüğüm topraklardan artık ayrılmak zorunda olduğumu bildiren, yola koyulmamı sabırsızlıkla bekleyen sultan habercileri gibi görünüyor gözlerime.
-Kuşlar uykuda mı ölür İbni Gaybi? Ayağımızın dibine usulca düşüveren donmuş bir serçeyi gösterirken soruyor bunu şehzade. Karların üstünde kuru bir yaprak kadar hafif görünen zavallıyı yel esip savuracak sanki...Eğilip avucuma alıyorum daha sıcaklığını koruyan küçük bedeni. Üşüyen yalnız yüreği olmalı. Teni soğumaya zaman bulamamış.
Gökyüzüne çevirdim gözlerimi: Pembe bulutların arası yavaş yavaş mavileşmekteydi. Her renk ayrı titreşimler yaratıyordu içimde. Nağmeler de o titreşen dallara konmuş, hiç durmadan yer değiştiren kuşlar gibiydi. Biri öbürünü itip başa geçmek istiyor, daha ötelerden koşup gelen bir başkası da onu düşürüyordu. Sözler de öylesine değişkendi. Üstelik, çırağının hüner kazanmakta çabuk davranmasını isteyen huysuz ustaların sabırsızlığı vardı hepsinde. Bir nakış beste yakışır bize, diyorlardı. Hele sıraya diz cümlemizi.
Hayvanlar bin kat vefalı insanoğlundan. Bunu bir kez daha kabul ediyorum. Dünya da öyle değil mi? En azından viran halde koruyor geçmişin izlerini. Silkeleyip atmıyor sırtından. Yaralı bir beden taşırmışçasına yumuşak tutuyor bağrındaki ören şehirleri. Sultanlar da bu denli yufka yürekli olsaydı keşke. Birinin kurduğunu öbürü acımadan yıkıyor..
Sayfa 108Kitabı okudu
Kırmızı hevenkler ne çok... Salkım salkım... Her biri kendi çöpünde toplanmış bir aile sanki... Bir de en uçta, öbürlerinden biraz ayrık duran dala bakıyorum. Yemyeşil bir yelpazenin ortasında yalnız... Tebriz'den tacı, tahtı kaldırıp Bağdat kalesine çekilen yenik hükümdarın ardı sıra sürüklenen Hafiz İbni Gaybi o işte... Bestelerinin benzeri işitilmemiş Abdülkadir Meragi... Eşsiz... Yoldaşsız... Bir güzelin beline kol dolamamış... Zülüf tuzağına düşmemiş... Ipek saçın telinde asılmamış... Darağacı öyle olsa keşke... Kim korkardı ölümden? Ecelin yâr elinden geleni baş göz üstüne değil mi? Zemzem yerine aşk şerbeti dökülse ağzıma son demde... Dualar sevgiliyi öven gazeller olsa..
34 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.