Kendime özgü bir varlığım sahici bir varoluşum olmadığından; duyusuz sanacak derecede kendimden şüphe ettiğimden, ve bu yüzden kendimi kiminle olursa olsun duygusal ilişki sürdürmeye yeteneksiz hissettiğimden, var olabilmek için kendimi sevdirmekten başka çare göremiyordum; sevmek içinse (çünkü sevilmeyi çağıran sevmektir), baştan çıkarma ve sahtekarlık gibi yapmacıklardan (artifices) yararlanmak durumuna düşüyordum. Yapmacıkların dolambacından baştan çıkarmaya, ve sonunda sahtekarlığa varıyordum.
Ben dememiş miydim, hiçbir hoca kendi imgesinin kendisine geri yansıtılmasından hoşnut kalmamazlık etmez ve, herhalde seçkin bir öğrencide kendini görmekten duyduğu bilinçli/bilinçsiz hazzın etkisiyle, çoğu kez bunun farkına bile varmaz...
Karşılaşmaya bakın: yalnızlığın ve umutsuzluğun son kertesinde iki insan rastlantı sonucu yüz yüze geliyor ve birbirlerinde aynı bunaltının,aynı acıların, aynı yalnızlığın ve aynı umutsuz bekleyişin yarattığı kardeşliği görüp tanıyorlar...
İster melankolik depresyon adı verilsin, ister daha "klinikçe" manyako-depressif psikoz densin ki, sonunda felaketli düşüş (özgeci intihar) de nadirattan değildir.