Tursun Bey'in anlattığına göre, Fatih, İstanbul'a girdikten sonra Ayasofya'nın kubbesine çıkmış ve harabe halindeki şehri bir süre seyrettikten sonra hüzünlenerek
"Kisra'nın köşkünde örümcek kapıcılık etmede, Afrâsiyâb'ın kalesinde ise baykuş beş vakit davul çalmadadır" anlamındaki şu Farsça beyti okumuştu:
"Perde-dari mi-küned der tâk-ı Kisra ankebut
Bum nevbet mi-zened der kal'a-i Efrasiyab"
Camiler adeta bir güzellik deposuydu. Mimari, musiki, şiir, hitabet, hüsnühat, tezyinat, taş oymacılığı, sedef kakmacılık, kündekârî, kalemişi, renkli cam sanatı, halıcılık vb. camide bir araya gelir ve birbirine tamamlardı.
Eslâf kapıldıkça güzelden güzele
Fer vermiş o neşveyle gazelden gazele
Sönmez seher-i haşre kadar şi'r-i kadîm
Bir meş'aledir devredilir elden ele
Yahya Kemal