Geleneğin Direnişi sözleri ve alıntılarını, Geleneğin Direnişi kitap alıntılarını, Geleneğin Direnişi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Tursun Bey'in anlattığına göre, Fatih, İstanbul'a girdikten sonra Ayasofya'nın kubbesine çıkmış ve harabe halindeki şehri bir süre seyrettikten sonra hüzünlenerek
"Kisra'nın köşkünde örümcek kapıcılık etmede, Afrâsiyâb'ın kalesinde ise baykuş beş vakit davul çalmadadır" anlamındaki şu Farsça beyti okumuştu:
"Perde-dari mi-küned der tâk-ı Kisra ankebut
Bum nevbet mi-zened der kal'a-i Efrasiyab"
Camiler adeta bir güzellik deposuydu. Mimari, musiki, şiir, hitabet, hüsnühat, tezyinat, taş oymacılığı, sedef kakmacılık, kündekârî, kalemişi, renkli cam sanatı, halıcılık vb. camide bir araya gelir ve birbirine tamamlardı.
Eslâf kapıldıkça güzelden güzele
Fer vermiş o neşveyle gazelden gazele
Sönmez seher-i haşre kadar şi'r-i kadîm
Bir meş'aledir devredilir elden ele
Yahya Kemal
Bu dünyanın geçiciliği, hatta bir hayalden, su üzerindeki bir nakıştan (nakş-ı ber âb) olduğuna dair keskin şuur, İslam medeniyetinin özellikle Osmanlı yorumunda, şehirlerin dokusuna da açık bir biçimde yansımıştır. Mesken mimarisinde gösterişten mümkün olduğunca sakınan Osmanlılar, kargır ev yaptırmayı Şeddadî bina kurmak ve “dünyaya kazık çakmaya” kalkışmak olarak görürlerdi.
17.yy’da güzel sesle Kur’an okuaya, tekkelerdeki devran ve sema’ya karşı olan Kadızâdeliler, bid’at olduğu iddiasıyla selâtin camilerin birer bırakıp diğerlerini yıkmaya bile kalkışmışlardı.
Hıristiyan ortaçağ kültüründe yaygın olan "ubi sunt" (neredeler?) teması Umberto Eco tarafından şu şekilde izah edilir: " dünün büyükleri nerede, görkemli şehirler nerede, güçlerinin eserleri nerede?"
"...bir şeyin câzibe-i letafeti eczâ-yı mürekkebesinin hakikat ve tabiata muvafık bir intizam ve tenasüb dairesinde bir azamet-i muşa'şaa içinde ihtilaf ve imtizacından vücud bulur."
Recâizâde Ekrem
Gülün güzelliği kendisinden olmadığı gibi, bizim onda kendimizi yaşamamız da (emphaty, einfühlung) değildi. Gülün güzelliği Allah’ın “cemal” sıfatının ondaki görünüşüydü (tecelli). Mutasavvıflara göre Allah, yokluk aynasında tecelli ve kendi güzelliğini temaşa etmiş, aşkın bu ilk parıldayışı onun isimlerinin ve sıfatlarının çokluğunu sağlamış, böylece âlem vücuda gelmişti