Az önce önünden geçen kadını ilgiyle inceledin. Derisi büzüşmüş yüzünün görüntüsü buruşuk bir muşambaydı sanki. Eski yüzlü kumaşlar vardır ya hani, yıpranmış döşemelikler, işte kimi insanların eski yüzlü olduğunu düşündün, hatta onun böyle doğduğunu, hiç genç olmadığını. Uzaklaşmaktaydı ama görüntüsü asılı kaldı gözlerinde, içine battı bakışlarındaki hüzün yüklü ışık, canın acıdı. Üst dudağı çizgiydi, ince bir çizgi, öpülmemiş, öpülmeye değer görülmemiş, gün geçtikçe unutmuş unutulmuşluğunu. Mutsuzluklar göçertirdi bir kadını. Özenerek diktiği, göğüs bölümünü balgümeciyle süslediği geceliğini giyip gitgide buzlaya dönüşen yatağına suçlu suçlu sokulduğu gecelerde itilip kakılmak, ipince dudaklarından, tahta gibi gövdesinden, varla yok arası memeleri yüzünden suçlanmak. Asmadaki bir salkım mor üzümün tanelerini sarmalayan buğuyu silmek gibi kolay mı yaşamdaki yanlışlıkları silmek?
KAN PORTAKALI
Doktor konuşuyor. İlk tümcelerden sonrasını duymuyorum artık. Adamın dudaklarına odaklanmış gözlerim, annemin korku bulamacı bir renge boyanmış yüzüneyse hiç bakamıyorum.
“Akciğerin sol lobunda portakal büyüklüğünde kitle...”
Portakal büyüklüğünde... Kan portakalı mı? Portakal bahçelerindeki tüm portakallardan nefret ediyorum o
Konuşamadık, örttük, sakladık değiştiremeyeceğimiz gerçekleri, ama unutamadık da. Yine dışarı koşuyorum; şeker alınacak, irmik, yağ ya da çengelli iğne; kopan canımızı içimize iğnelemek için.
Gitmek / Aklımda Bir Delilik
Ellili yaşlardaki adamın yüzü kıpkırmızı, cildi gergin, kırlaşmış saçına, sakalına karşın görüntüsü etkileyici. Türlü söylenceler var hakkında; semte gökten zembille inmiş bir gece, eskiden amirmiş, memurmuş, üniversitede hocaymış, filmlerde figüranmış… Böyle deli deli konuşmasa hayranlık uyandıracak bir yapıya sahip. Neden delirdi ki bu adam? Mutluluktan delirilir mi? Belki! İnsan neden delirir, başına hangi olay gelince? İnsan insanı delirtir; insanı insan delirtir.
Gitmek / Aklımda Bir Delilik
...Sevecenliğin olmadığı, hızlanan kalp ritimlerinin şakaklarda attığı coşkulu zamanlarda duvardaki saat tik taklarını bildik vuruşlarla yaymıştı boşluğa. Sırt kaburgaları sayılan, uylukları zayıf, içine kaçmış tüylü göbekleriyle ya da neşeli bakışları dünyasını aydınlatan, sarışın, esmer, sıradan, sıra dışı kadınlarla, sayısız ilişkiye tanıklık etti duvarlar, eşyalar. Kamış, daldığı gölden geri çekilince ter kokularıyla sarmalanmış gövdeler gittikçe katlanılmaz gelirdi. Şimdiyse…
Gitmek / Bir Küçük Yıldızcık
"...ürperiyorum. Yaşadıklarınla bana sıkıca sarılmanı beklerken, kimbilir ne zamandır içinde sakladığın soğuk sözcükleri sıralayıverdin.Terk mi ettin beni; emin değilim. Dönecek misin, dönersen incittiğin kalbimde kendini bulabilecek misin? Kırgınlığımı derinlere itiyorum, çok derinlere; ruhum yaşanan bunca şeyi anlamaya yanaşmıyor..."
"... Üzerimde bir ağırlıkla uyanıyorum. Uzun zamandır bana elini sürmemişken... Buraya geldiğimizden beri gözün beni görmeyip yokmuşum gibi davranmışken... Ne yapacağımı bilemiyorum. Etimi özlemişsin. Küstürmek, kaçırmak istemiyorum seni. Sıcaklığına sığınıyorum. "