Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Toplu Yazılar 3

Gökyüzü Haritası

Melih Cevdet Anday

Sayfa Sayısına Göre Gökyüzü Haritası Sözleri ve Alıntıları

Sayfa Sayısına Göre Gökyüzü Haritası sözleri ve alıntılarını, sayfa sayısına göre Gökyüzü Haritası kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Hayatta yeni imkanlar yaratmanın birinci şartı tefekkürdür.
ATATÜRK devrimleriyle Türk kadını sahneye çıktı ve kendisini dünyaya alkışlattı. Müzisyen kızlarımız her yerde hayranlık uyandırıyor. Ancak kadını eve kapamanın, çarşafa sokmanın yollarını araştırmaya kalkar, edebiyat diye yalnızca hamasi şiiri, tiyatro diye yalnızca İstanbul'un fethi ve Viyana kuşatması konularını, bilim diye sadece nakli bilimleri yeterli bulursak, çağımıza ayak uyduramamış, dünya uygarlığı içinde kendimize bir yer ayırmaya boş vermiş oluruz...
Sayfa 13 - EVEREST YAYINLARI
Reklam
Diyeceğim, bir gün, eninde sonunda bir "ad" olarak kalır belleklerde, "Neci imiş?" diye sorarlar, eğer bunun yanıtını doğru olarak verebiliyorlarsa ne mutlu ölene!.. Matematikçiyi oyuncu ile karıştırmaz, ressam diye ozanı anmazlarsa ne iyi!...
Biz Arapçanın, Farsçanın etkisinden yeni yeni kurtulmuşken (burada yeni hükümetin yapacaklarını görmezlikten gelerek konuşuyorum) şimdi Batı dillerinin saldırısına uğrarsak, o yüzden bir dil devrimi daha yapmak zorunda kalırız. Oysa, boyuna dil devrimi olmaz, dil kendi köklerinden, kendi eteklerinden yeni sözcükler, yeni terimler yaratarak yaşar gider.
Sayfa 22 - EVEREST YAYINLARIKitabı okudu
Gerçekte de, devlet işlerinin bizim özel durumumuzdan aynı görülmesi, onun dışında, ona etkisiz sayılması yaygın ve elbette aldatıcı bir tutumdur. İnsanlar, genel gidişten kendilerini sıyırabilecekleri umudu, daha doğrusu aldanışı içinde yaşarlar çoğun. Savaş mı çıktı, bizim aileden savaşa katılan olmadıkça, konu ancak bir merak, hadi bilemediniz bir üzüntü konusudur, ama bizim dışımızdadır. Genel bir darlık mı oldu, bizim kilerimiz yeterince dolu ise, konu ancak sözde ilgilendirir bizi. Paramızın değeri düşüyormuş, ama arsamızın fiyatı fırladı ya, sorun olsa olsa bir söyleşi sorunudur. Biri çıkıp, "Batıyoruz," diye bağırsa, kimse üzerine almaz. Peki, darlığın, enflasyonun tek tek kişiler üzerindeki etkisi ne zaman inandırıcı bir biçimde kendini duyuracaktır? Bir yerde genel gidiş bozuk olur da, hiç kişiler bundan zarar görmezler mi?
Ne var ki, genel gidişin bozukluğu, tuzu kuruların katın da etkisizdir, sıkıntı önce yoksul katlarda kendini gösterir. Eski bir başbakana, bir kasabamızda halk "Açız!" diye bağırmış da, o başbakan, "Açıktan ölen var mı?” diye soruşturmaya kalkmış... diye anlattılardı. Açlıktan ölüm, her zaman sokak ortasında pat pat diye düşerek ölme biçiminde görülmez; yetersiz besin azar azar, oyalayarak öldürür insanları, zayıf düşürerek, hasta ederek. Yoksulluk, ilaçsız, doktorsuz bırakır ve yeni doğanlarda sayısız sakatlıklar yapar. Dahası kimsede neşe kalmaz, gülmek unutulur. Bakarsınız ki, yaşam çekilmez duruma gelmiş. "Ne oldu bu insanlara? Burada kimsenin yüzü gülmüyor?" diye sorarlar sonra, asık suratlılık bir ulusun özelliği olur çıkar. Kimse geriye dönüp bunun nedenlerini aramaya kalkmaz.
Reklam
Yaşadığımız olaylar üzerinde düşündükçe, bunların toplumda zamanla doğuracağı sonuçları kestirmeye çalışmaktan bir an bile geri durmamalıyız. İleriye sürülen sömürü düzenleri, her zaman ekonomi kılığında da göstermez kendini. Manevi kalkınmanın maddi kalkınmadan önce geldiğinin söylenmesi, 19 Mayıs törenlerinde kızlarımızın soyunmalarını ahlak bozukluğu sayma anlayışı, ilk bakışta bize dokunmayan gevezelikler diye görülebilir. Ama bu gibi gevezeliklerle, "Kimsenin toprağını kimseye verecek değiliz," anlayışı arasında sıkı bir bağlılık vardır. Gericiliğin bütün dikkatleri üzerine çeken azıtmasını, ekonomi dışıdır diyerek önemsiz görmek büyük bir yanlıştır. Bugün söz durumunda olan yarın işlem durumuna geçecektir. Tarih sürecinin bilincinde olmamak, yakın geleceğin türlü çaresizliklerine yol açar. Suçu, "gün"e yüklemek değil, paylaşmak gerekir.
Bir toplumdaki ekonomik yapıyı, dokunulmaz, anlaşılmaz, kendi başına buyruk bir güç sayma anlayışı, alın yazısı inancına yol açarak, halkın sömürülmesini olağan bir görünüme bürümüştür.
"Açlıktan ölen var mı?"
Eski bir başbakana, bir kasabamızda halk "Açız!" diye bağırmış da, o başbakan, "Açlıktan ölen var mı?" diye soruşturmaya kalkmış... diye anlattılardı. Açlıktan ölüm, her zaman sokak ortasında pat pat diye düşerek ölme biçiminde görülmez; yetersiz besin azar azar, oyalayarak öldürür insanları, zayıf düşürerek, hasta ederek. Yoksulluk, ilaçsız, doktorsuz bırakır ve yeni doğanlarda sayısız sakatlık yapar. Dahası kimsede neşe kalmaz, gülmek unutulur. Bakarsınız ki, yaşam çekilmez duruma gelmiş. "Ne oldu bu insanlara? Burada kimsenin neden yüzü gülmüyor?" diye sorarlar sonra, asık suratlılık bir ulusun özelliği olur çıkar. Kimse geriye dönüp bunun nedenlerini aramaya kalkmaz. "Zaman" dedim ya ... Ne kadar zaman içinde? II. Abdülhamit'in aylıkları ödemediği günlerde yavaş yavaş biriken felaket, bütün korkunçluğu ile sonraki kuşaklarda kendini göstermiştir. Öyle ki, o günlerin tuzu kuruları bile, zenginliklerinin tükenmezliğine inandıkları halde, bir dilim ekmeği gerekseyecek duruma gelmişlerdir... "Ne oldu bu topluma?", yanıt: "Ahlâk bozuldu da ondan." Çünkü aradan zaman geçmiştir, asıl suçlular çoktan ölmüşlerdir, herkes elini şakağına atıp, " Başımıza gelen nedir?" diye düşünmeye başlamıştır. Cumhuriyet, 13 Haziran 1975
Sayfa 26 - EVEREST YAYINLARIKitabı okudu
Atatürk'ün o sözü sanıldığından çok daha önemlidir ve tarihimizde ilktir, işlerini "dua" ile yürütmeye alıştırılmış bir topluma, her alanda bilimin yol gösterici sayılmasını öğretmek istiyor. Başka türlüsü de beklenemezdi O'ndan. "Ümmetlikten" millete dönüşen ve laik temellere oturtulan bir toplum için yol gösterici ancak bilim olabilirdi. Oysa eskiden yol gösterici "din"di. Atatürk dini gerçek dışı saymadığını anlatmak için olacak bir "Gerçek sıralandırmasına başvurmuş," "En hakiki" demesi bundan. Din bize öteki dünya için yol gösterici olabilir, ama bu dünyada ondan değil, "bilim"den yararlanabiliriz. Öyle ise o ünlü sözü tersinden başlayarak gene kurduk demektir: Bilimdir en gerçek yol gösterici dünyada. Laik devletin temeli de budur kuşkusuz: Devletin bütün etkinlik alanlarında bilime dayanılacaktır, çünkü bilim nesneldir, bu bakımdan da insanlar arasında kurulması gereken eşitlik sağlama bağlanmış olur. Dahası bilim, insanlardan gördüğü karşılığa göre değil, olayların oluşumuna göre gerçeğe varmayı tasarımlar. Onun karşısında Tanrı'ya inanan ile inanmayan, şu dinden ya da bu dinden olan, belli bir dinde olup da tapımını yerine getiren ya da getirmeyen diye bir bölümleme düşünülemez, herkes bir sıradadır.
82 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.