Rıza'nın gözleri hâlâ küçük peynir dilimindeydi. Öyle dikkatli bakıyordu ki, bütün gücünü harcayarak bakışlarını sivri bir çatala dönüştürüp ona sapladığı söylenebilirdi. Dükkanın bereketi, oğlu Ramazan'ın geleceği, Güvercin 'in kayıplara karışan yüzü ve daha bir çok şey o peynire bağlıydı sanki; karşısında oturanlardan birine kaptırırsa dünyası ansızın yıkılacaktı. Bunu önlemek için onu tabaktan alıp bir köşeye koyabilirdi gerçi, ya da bir hamlede ağzına atıp rahatlayabilirdi. Ama böyle bir çözüm istemiyordu; peynir orada, gözünün önünde durmalı ve hiç kimse dokunmamalıydı.Ne var ki gönlünden geçen bu dilek bir anda suya düştü. Peynir yerinden havalandı ve onun bakışlarını peşinden sürükleyerek sonuna dek açılmış karanlık bir ağızda kayboldu.
Kim ne yaparsa yapsın yararı yoktu.Sonunda muhtar galip çıktı bu didişmeden; toprağa, geride bıraktığı herkese dil çıkararak girdi.( İntihar eden muhtarın sarkan dili ,cenazede neler yaşandığı....)
gitmişlerdi gitmesine de, geriye başka birileri kılığında dönmüşlerdi. Belki de dönen adamlar, gidenlerin birer yanıydı yalnızca, sıkıntılı birer yanı.