"Evet, ben bir kaçığım, dedi, fakat bir kaçık da kendini sığınaksız bir yabancı gibi, bir lokma ekmeğe muhtaç derecede aç biri gibi hisseder, karşılaştığı insanların kalplerini boş bulduğunda."
Nasıl yaralayıcı oluyor, biliyor musun, talihli birinin öğüt vermesi talihsiz bir yürek için! Ve nasıl ısırıcı, güçlü olan akıl veren olarak çıktığı zaman zayıf olanın karşısına!
Ezilmiş, dışlanmış insanların ümitsiz gözlerle Ölüm'e, yenilmişlerin kurtarıcılarına baktıkları gibi baktıkları bir dünyada barış olabilir mi, Ey İsa, barıştan söz edilebilir mi? Peki, nedir barış, merhametli İsa? Ve nerededir?
Ne zulüm ve işkence haklı olanı incitebilir, ne de baskı ve dayatma, doğrunun yanında olanı yıldırabilir, etkisiz kılabilirdi. Sokrates gülerek içmişti baldıran zehrini. Aziz Paul hoşnut olmuştu taşlanmaktan.
Vay halinize, siz, insanlara karşı kalplerini taş gibi katı tutarken, dudaklarından dua ve niyaz eksik olmayanlar; bedenleri sunağın önünde küçülerek eğilirken, ruhları Tanrı'ya isyan içinde olanlar!
Bilgi bir ışıktır,
Hayatın sıcaklığını artıran bir ışık ...
Onu arayan herkes ona katılabilir;
Fakat siz, ey hemşerilerim,
Işıktan kaçıyor ve karanlığı
arıyorsunuz.
Suyu aramıyorsunuz;
Dudaklarınızı uzatıp
Suyun taşın içinden sızarak
Dudaklarınıza varmasını
bekliyorsunuz.
Ulusunuzun sefaleti sizin suçunuz.
Affetmiyorum günahlarınız için
sizi kendi adıma ben,
Çünkü biliyorsunuz ne yaptığınızı,
nelere yol açtığınızı.