En Beğenilen Hacc-ı Mebrur ve Umre Sözleri ve Alıntıları
En Beğenilen Hacc-ı Mebrur ve Umre sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Hacc-ı Mebrur ve Umre kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bir hadîs-i kudsîde de şöyle buyrulmaktadır:
“Allâh Teâlâ buyuruyor: Ben bir kuluma sıhhat ve âfiyet ihsân edip rızkını da bol verdiğim hâlde, o her dört senede bir Bana gelmezse (yâni hac veya umre ziyâretinde bulunmazsa) o kimse gerçekten mahrum biridir.” (Heysemî, III, 206)
Görüldüğü üzere farz ibâdetler olan namazın, orucun nâfilesi olduğu gibi haccın da nâfilesi vardır. Nâfile yapılan hac ibâdetleri hakkındaki câhilâne tenkitler, -Allâh korusun- ucu küfre sarkan sözlerdir. Bunlar, mesnedsiz cehâlet mütâlaaları olup, îman ve ibâdetin hakîkî hazzından mahrûmiyetin kara ifâdeleridir.
İlâhî nazarların insandaki tecelligâhı kalb olduğu gibi, kâinattaki tecelligâhı da Kâbe'dir. Yâni kâinât içinde Kâbe, bir mânâda insan vücûdundaki kalb mesâbesindedir.
Mâlumdur ki, yasak meyveye yaklaşma zellesi netîcesinde murâd-ı ilâhî olarak Âdem (a.s.) ve Havvâ vâlidemiz cennetten çıkarılıp dünyâda birbirlerinden uzak, ayrı ayrı yerlere indirilmiş, böylece birbirlerine hasret bırakılmışlardı.
Âdem -aleyhisselâm-, Hazret-i Muhammed’in (s.a.v.) Allâh katındaki şeref ve îtibârını düşünerek, nihâyet Cenâb-ı Hak’tan, O’nun yüzü suyu hürmetine affını talep etti. Ardından talebi kabûl edildi ve Allâh Teâlâ, kendisine Mekke istikâmetinde yol göstermek üzere bir meleği memur etti. Bu duâ bereketiyle Cidde’de yaşamakta bulunan Havvâ anamız da diğer bir melek rehberliğinde Hz. Âdem’e (a.s.) doğru yola çıkarıldı ve bunlar, bir arefe günü ikindi vakti Arafat vâdisinde buluşup ağlaştılar ve tekrar istiğfâr ettiler.
İhsan ve keremi sonsuz olan Cenâb-ı Hak, onların duâlarını kabûl etmenin yanında, bir de onların neslinden olup kıyâmete kadar her sene aynı gün ve saatte oraya gelerek af dileyecek olanların tamamını bağışlama vaad ve lutfunda da bulundu. İşte hacıların arefe günü Arafat’a çıkıp istiğfâr etmelerinin hikmeti budur.
Kâbe’nin yapılışı hakkındaki rivâyetlere göre, Hazret-i Âdem ile Havva, cennetten çıkarıldıkları vakit, yeryüzünde Arafat’ta buluşurlar, beraberce batıya doğru yürürler. Kâbe’nin bulunduğu yere gelirler. Bu esnâda Âdem -aleyhisselâm-, bu buluşmaya şükür olmak üzere Rabbine ibâdet etmek ister ve cennette iken, etrafında tavaf ederek ibâdet ettiği nûrdan sütunun tekrar kendisine verilmesini niyâz eder. İşte o nûrdan sütun orada tecellî eder ve Hazret-i Âdem, onun etrafında tavaf ederek Allâh’a ibâdet eder.
Bu nûrdan sütun, Hazret-i Şît -aleyhisselâm- zamanında kaybolur, yerinde siyah bir taş kalır. Bunun üzerine Hazret-i Şît, onun yerine taştan, onun gibi dört köşe olan bir binâ yapar ve o siyah taşı binânın bir köşesine yerleştirir. İşte bugün Hacer-i Esved diye bilinen siyah taş odur.
Sonra Nûh tûfânında bu binâ, uzunca bir süre kumlar altında gizli kalır. Hazret-i İbrâhîm, Allâh’ın emriyle Kâbe’nin bulunduğu yere gider, oğlu İsmâîl -aleyhisselâm-’ı annesiyle birlikte orada iskân eder. Sonra İsmâîl -aleyhisselâm- ile beraber Allâh’ın emri mûcibince Kâbe’nin bulunduğu yeri kazar. Hazret-i Şît tarafından yapılan binânın temellerini bulur ve o temellerin üzerine bugün mevcut olan Kâbe’yi inşâ eder.