Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hapishane Defterleri 2. Cilt

Antonio Gramsci

Öne Çıkan Hapishane Defterleri 2. Cilt Gönderileri

Öne Çıkan Hapishane Defterleri 2. Cilt kitaplarını, öne çıkan Hapishane Defterleri 2. Cilt sözleri ve alıntılarını, öne çıkan Hapishane Defterleri 2. Cilt yazarlarını, öne çıkan Hapishane Defterleri 2. Cilt yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Reklam
Hegel'in, tarihte bütün olayların iki kez gerçekleştiği sözünü; Marx'ın, olayın ilk seferde trajedi ikinci seferde fars olarak gerçekleşeceği şeklindeki düzeltmesi. Bu fikir daha önce Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkı adlı eserde dile getirilmişti: "Aiskhylos'un Zincire Vurulmuş Prometheus adlı tragedyasında hali hazırda trajik biçimde ölümüne yaralanmış Yunan tanrıları, Lucianus'un Diyaloglar'ında komik bir şekilde yeniden ölmek zorunda kalmışlardı. Tarih neden böyle bir çizgi izliyor? Yani insanlık da kendi geçmişinde eğlenceli bir şekilde yer almalıdır."
Goethe
Düşünce'ye ve Eylem kapasitesine sahip çok az insan vardır. Düşünce genişler ama eksilir: Eylem canlanır ama daralır
Uyruk, birincil bir özgünlüktür fakat büyük bir yazar, kendi yurttaşlarından daha özgündür ve bu "özgünlük" ilkinden türemiş bir özgünlük değildir. Renan olarak Renan, hiçbir şekilde Fransız ruhunun kaçınılmaz sonucu değildir; bu ruha ilişkili olarak, özgün, kendine özgü, (Bergson'un deyişiyle) öngörülemez bir fenomendir
Benda, evrenselliğe daha fazla özgünlükle çok daha iyi hizmet edilebileceğini kabul eder. Ne var ki özgün olmakla özgünlüğü vaaz etmek arasında fark vardır. Tam bu noktada milliyetçilik kavramı muğlaklaşır ve bu muğlaklık ekseninde gerçek evrenselciliğin, gerçek pasifizmin yattığı iddia edilir. Başka bir deyişle, ulusal, milliyetçiden farklıdır. Goethe, Alman "ulusu"ndan, Stendhal Fransız "ulusu"ndandı ama ikisi de milliyetçi değildi.
Reklam
Halk unsuru, "hisseder" ama anlamaz ya da bilmez; entelektüel unsur "bilir" ama anlamaz ve daha da önemlisi hissetmez. İki uç nokta, bu nedenle, ukalalıktır ve bir tarafın yaptığı cahillikken öbür tarafın yaptığı kör tutku ve sekterliktir.
Genel geçer soruyu şu şekilde soruyorum: İşçi -çalışan insan efendi olabilir mi? Yanıtın hayır olduğu konusunda en ufak bir çekincem yok. İşçi -sadece otantik "proleter" olarak görülebilecek beden işçisi değil, doktorluk, mühendislik ve avukatlık gibi liberal ve burjuva mesleklerde çalışanlar da dahil- işçi, yani dediğim gibi çalıştığı sürece, onun hizmetlerine ihtiyaç duyanlara şu ya da bu şekilde bağımlı, itaatkar olmak durumundadır. Çalıştığı sürece işçinin faaliyetini ve çalışma zamanını, başka bir deyişle hayatını belirleyen de o kişidir. Yönetmesi gereken ve yönetebilecek olan da odur: Çalışma ortamı içinde işçilere istediklerini yaptırabilmesi, iş devam ettiği sürece de işçilerin kendine itaati sağlamak için gerekli araçlara sahip olmalıdır; en azından işçileri kovma yetkisine. Aristoteles, köleliğin mecburi olduğunu ve köleliğin daima olacağını söylediğinde sonuna kadar haklıydı
İtalya'da seküler devletin kurulmasının ardından Vatikan 187l'de, Katolikler'in ulusal seçimlere katılmasının "caiz olmadığını" (non expedit) ilan etti. Non expedit ilanı, aslında bir yasaklamaydı. Bu fetva 1904'te yumuşatıldı ve 1913'te sessiz sedasız ( Gentiloni Paktı ile) iptal edildi; yine de 1919'a dek Kilise'nin resmi politikası olarak kaldı.
Eğer her toplumsal küme, aslında, parçalarının toplamından daha fazlası ise, toplumsal kümeleri açıklayan yasa kelimenin tam anlamıyla "fiziki yasa" değildir: Fizikte, niceliğin etki alanı sadece metaforik olarak terk edilir
52 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.