"Ey bizi nimetleriyle perverde eden sultanımız!
Bize gösterdiğin numunelerin ve gölgelerin asıllarını, menba'larını göster. Ve bizi makarr-ı saltanatına celbet.
Bizi bu çöllerde mahvettirme.
Bizi huzuruna al.
Bize merhamet et.
Burada bize tattırdığın leziz nimetlerini orada yedir.
Bizi zeval ve teb'id ile tazib etme.
Sana müştak ve müteşekkir şu mutî' raiyetini başı boş bırakıp i'dam etme."
Hiç mümkün müdür ki, şu bekâsız misafirhane-i dünyada ve şu devamsız meydân-ı imtihanda ve şu sebatsız teşhirgâh-ı Arz'da; bu derece bâhir bir hikmet, bu derece zâhir bir inâyet ve bu derece kâhir bir adâlet ve bu derece vâsi' bir merhametin âsârını gösteren Mâlikü'l-Mülk-i Zülcelâl'in dâire-i memleketinde ve âlem-i mülk ve melekûtunda dâimî meskenler, ebedî sâkinler, bâki makamlar, mukîm mahlûklar bulunmayıp şu görünen hikmet, inâyet, adâlet, merhametin hakikatları hiçe insin!..
Haşir Risalesi - 78