Dışarıdan her gülen yüz, aslında içeride ağlayan birer surattır. Herkes hayatının mükemmel olduğunu konuşur ve öyleymiş gibi gösterir aslında herkes kendi iç dünyasında karanlık kapıların ardında bir ışık hüzmesi içinde kaldığı zaman sırrını, kederini sadece Hayalet’e anlatır. Zira belki anlatamaz bile çoğu insan!!!
Gösteri Dünyası (Günümüz Dünyası/Yersen!) insanları kişilik bölünmesine sürüklerken asıl kimliklerin kaybolmasına neden oluyor. Bu kişilik bölünmesi ile evde, işyerinde, okulda yani tüm sosyal alanlarda farklı birer rol üstleniyor ve bir çok duygu durumunu keşmekeş bir şekilde yaşıyor. Megolaman olarak yaşanan Gösteri Dünyasında Sofistikler ne kadar önemsiz gibi görünse de asıl Kara Yol’a sahip olan Kara Edebiyatın öncüleri onlardır. İnanılmaz Bir Ütopya’ya “Sondan Doğan Başlangıç” ile gidebilecek olan tek insanlar sizce Sofistikler mi? Yoksa Münzeviler mi?
Bizi bizden daha iyi tanıyan, hislerimizden dirilen bir Hayalet'imiz olsa?
Hayalet, en kolay tarifle bir uyanış, bir başkaldırı hikâyesini anlatıyor. Eserde hayata karşı yeni bir sanat bağışlamaya ve bu sanatla yücelmeye çalışan; kendini toplumdan soyutlamış bir çocuğun yolculuğunu okuyoruz. Takınması gereken tavır, çevresel etkiler, hayalleri, idealleri ve sanatı arasında sıkışıp kalan bu yalnız çocuk, karmakarışık bir iç dünyasıyla karşımıza çıkıyor. Bu sırada, hayatı iyice alt üst olmuşken, dolabının arkasından aniden çıkan ve onun defterine notlar bırakan karanlık bir silüet yolculuğuna ortak oluyor. Çocuk ona Hayalet ismini takıyor ve beraber, modern insan yaşamını irdelemeye başlıyorlar. Kitap on bölümden oluşuyor; hikaye büyük ölçüde metaforlarla sürüyor. Çocuk ve gerçek olup olmadığı konusunda şüpheye düştüğü Hayalet'in, laçkalaşmış modern yaşama kendi ideallerini yerleştirmeleri, bu metaforlar aracılığıyla okura ulaştırılıyor ve yine eleştirel bir sonla hedefine varıyor. Hayalet, bir post-modern edebiyat ürünü. Eserin geçtiği ve çocuğun yenmeye çalıştığı mekan Gösteri Dünyası, insanları yöneten ve uyutan sistem sahipleri ise Megalomanlar olarak karşımıza çıkıyor.
Aynı şarkıyı tekrarlayan denize bakıyorum; peşinden yine sesler büyüyor. Sesler sabaha çekiliyor, sonra renkler yerlere dökülüyor, dokular ve kokular akıp gidiyor. Duyamıyorum.
Burasi sevgili dostum, senin sanatındaki her şeyin en önce detayına kadar işleneceği bir yer. Belki rüyanda gördüğün bir simülasyon, belki de dünyada henüz doğduğun an kaybettiğin bir gerçeklik.