Kate, oğlu Christopher'ı da alıp, şiddet uygulayan sevgilisi Jimmy'den kaçmak adına küçük bir kasabaya yerleşir.
Yeni hayatlarına alışma sürecine Christopher'ın aniden kaybolması ve 6 gün sonra kasabalı bir genç kız tarafından bulunması derin bir iz bırakır. Christopher artık eskisi gibi değildir. Okul hayatı hiç parlak olmayan Christopher artık çok zeki bir çocuktur. Şansı da açıktır. Annesine tüm borçlarının arasında -her cuma deneyip de hep kaybettiği- piyangodan ikramiye kazandırır, çıkan parayla güzel bir evin de sahibi olurlar. Fakat Christopher için de Kate için de işler yavaş yavaş tüm kasabayı etkisine almaya başlayan lanetli ve karanlık bir hikâyenin ortasına düşmeleriyle çığrından çıkar...
Çok zorlandım okurken. Depremin acısıyla adapte olamayışım vardı, bir de konu ilerledikçe karışması -neredeyse her karaktere hikaye iliştirilmesi, bunun da romanın güncel kısmına her dönüşe ket vurmasıyla- uzaması, fantastik kurgusunun sağ gösterip soldan vurmaya çalışan temasında resmen boğulmama sebep oldu. Yok fısıldayan kadın, yok iyi adam... Hz. Meryem'den tutun da haspolmuş ruhlara kadar el atmış yazar. Kalın, külçe gibi bir kitap çıkaracağım diye güzelim hikayeyi sıkıcı bir maratona çeviren yazarın kalemine diyecek sözüm elbette yok. Çeviri de, anlatım da harikaydı. Sadece... Daha, çok daha kısaltılabilirdi. Konu, 800 sayfayı kapsayacak bir hikayeden beslenmiyordu... Ama okudum ;)