Polonya asıllı olması ve İngilizce’yi yirmi yaşından sonra öğrenmesine rağmen İngiliz Edebiyatı’nın en ilginç ve de en büyük yazarlarından biri kabul edilir Joseph Conrad. Karanlığın Yüreği (Heart of Darkness) adlı başyapıtında Avrupalı’nın, uygarlık götürme bahanesiyle, Afrika’yı sömürgeleştirmesinin ardındaki dehşeti anlatırken, bu yolculukta beyaz adamın içsel yolculuğunu ve kendi kendisiyle hesaplaşmasını da anlatır.
“Yaşamdan tek umulacak şey, insanın biraz kendini öğrenmesi – o da geç gelir hep – ve sönmek bilmeyen bir yoğun pişmanlık. Ölümle dövüştüm ben. Düşünebileceğiniz en can sıkıcı karşılaşmadır bu. Elle tutulmaz bir pusun içinde yer alır, ayağının altında bir şey yoktur. Bilgiçliğin son aşaması buysa eğer, yaşam sandığımızdan da gizemli bir bilmece demek. Son sözü söyleme fırsatının geldiği ana varmama kıl payı kalmıştı, büyük bir olasılıkla da söylenecek hiçbir şeyim olmayacağını utanarak gördüm. Kurtz’un olağanüstü bir adam olduğunu bu yüzden doğruluyorum. Söyleyecek bir sözü vardı. Söyledi!”