Son on yılda bilim birçok kaotik olayın göründüğü kadar düzensiz olmadığını ve genellikle gizli biçim ve düzenler içerdiğini ortaya koymuştur. Bohm da düzensizlik diye bir şeyin söz konusu olmadığını ancak bunların belirsiz derecede ileri düzeydeki düzenler olduğunu savunur.
Herkesin düşündüğünün tersine, bilinci yaratan beyin olmayabilir, belki de beynin ortaya çıkışını, maddeyi, uzayı, zamanı ve fiziksel evren olarak yorumlamaktan hoşnut olduğumuz her şeyi yaratan bilinçtir.
Jung, arketipler adını verdiği böylesi imgelerin o denli eski olduğuna inanıyordu ki, her birimizin bilinçdışımızın derinliklerinde bir yerlerde kıvrılmış iki milyon yaşındaki bir insanın anıları vardı.
Jung, mitlerin, rüyaların, sanrıların ve dinsel içerikli görsel imgelerin hep aynı kaynaktan, tüm insanlarca paylaşılan kolektif bir bilinçdışından doğduğu sonucuna varmıştı.
Beyinlerimiz, temelde başka boyutlardan, uzay ve zamanın ötesindeki daha derin bir varoluş düzeninden yansıyan frekansları yorumlamak suretiyle nesnel gerçekliği matematiksel olarak oluşturmaktadır. Beyin, holografik bir evrenin içerdiği bir hologramdır.
Görünürdeki maddeselliğine ve dev boyutuna karşın evren, kendi içinde ve dışında var olmayıp, daha geniş ve daha tanımlanamaz bir şeyin üvey çocuğudur.
müthiş bir kitap.
nerde, nasıl, kimlerle yaşıyoruz biz?
ecnebilerin gözünden fiziğin ötesine gidip ruhsal olanlarla aynı dalga boyutunu paylaşmak geçmişten günümüze hangi süreçlerle geldi önümüze, ne gördük ne kadarı gördüğümüzde, ne kadarı görmediğimizdi?
tüm bunlar gerçek mi yoksa deli saçması sözler miydi?
buyurun, bilim kalkıp anlatsın.
.
Canlı ve cansız madde ayrılmaz bir şekilde iç içe geçmiştir ve yaşam da evrenin bütünü boyunca sarmalanmıştır.
Taş bile bir şekilde canlıdır. Çünkü yaşam ve zeka yalnızca maddenin tümünde değil, "enerjide", "uzayda", "zamanda", "tüm evrenin dokusunda" ve diğer her şeyde mevcuttur.
...