Kitap, kurgusu, konusu ve anlatımıyla bir romandan daha fazlası diyebilirim. Sizi araştırmaya , farkındalığa ve yeni fikir ve düşüncelere sevk ediyor. O dönem yaşanan olaylarla günümüze bir bağlantı kurarsanız aslında pek de bir şeyin değişmediğini görüyorsunuz. İnsanlar aldanma, aldatmak ve birbirlerine ve kendilerine zulm etmek konusunda hala maalesef aynılar. Romanımızla 8. asır Orta Asya’sına gidiyoruz. Yedi yüz kırklı yıllardan başlayarak Horasanlı Ebu Müslim’in liderliğinde yürüyen Abbasi ihtilalini ve Talas Savaşı’na giden süreci ele alıyor. Irak, İran, Horasan ve Maveraünnehir coğrafyalarında geziyoruz. Kitapta o dönemki Türklerin yaşam tarzları, inançları, kültürleride bize aktarılırken Emeviler’in sözde İslami devlet yönetim biçimi ve Türklerle olan ilişkileri daha sonra onun yerine geçen Abbasiler hakkında da bir ön bilgi edinmiş oluyoruz. Bütün bu bilgilerin ve olayların akışına bakınca Türklerin neden müslümanlığı geç kabul ettiğini ve aslında kılıç zoruyla değil de kendi istekleriyle kabul ettiklerini de görüyoruz. Kitap bahsedilen bütün bu süreçleri Ehl-i Bety aşığı Selman ile Kayı boyundan Gülce karakterinin gözünden veriyor. Bu iki karakter üzerinden Ehl-i Beyt sevgisi, Kur’an daki bazı kavramlar, ayetlerle peygamber kıssaları ve peygamber sevgisi, ayetlerin tefsir niteliğindeki açıklamaları ve hayatımıza ve ruhumuza etkileri çok ustaca işlenmiş. Okuyup anlayanlardan oluruz umarım. İyi okumalar, kitapla kalın.