ŞAKİK- Ya İbrahim Ethem!..
IBRAHIM ETHEM - Yâ Şakîk Belhî!..
ŞAKİK -Kaynayacaksın! Pişeceksin! Kül olacaksın! Ve artık yanmayacaksın! Aradan çıkacaksın! Onu bulacaksın!
İBRAHİM ETHEM- Onu bulacağım! Beni yaratanı bulacağım! Yaratılışımdaki murada ereceğim! (Durak) Âlemleri insan için, insanı da kendi visâli için yaratanı bulacağım
İBRAHİM ETHEM -Bu dünyada ne varsa gurbet... Bütün varlıklar yokluk, bütün sahipler yoksunluk!..
ŞAKİK -Pişiyorsun, ya İbrahim Ethem, kaynamaya fokurdamaya başlıyorsun!
İBRAHİM ETHEM - Herkes bir hasret ve bir dâvet peşinde geziyor.
ŞAKİK - Hasret çektiği, dâvet aldığı şeye ulaşınca da aradığının, dilediğinin o olmadığını anlıyor.
İBRAHİM ETHEM - Büyük halife «Dicle kenarında otlayan bir oğlağın da hesabı benden sorulacak!>>> buyurdu. Bu ulvî çileyi çeken hesabını da verir. Ya benim çilem?.. Nerede, ne gezer?.. Hepsi lâf, içi boş kabuklar, hepsi riyakârlık...
İBRAHİM ETHEM- Ben bu fikirde değilim Müftü efendi hazretleri!.. (Uzun uzun, kalabalığı süzer) Ben, bu kum yığınlarının içinde altun zerreleri de bulunduğuna, halislerinin altundan parıltılar saçtığına inanırım!
İBRAHİM ETHEM -(Çıkanların arkasından) Bana bir şey veremediniz ama, ruhumu tırmık tırmık pençelediniz. Bir gün karşılaşırız inşallah...
BİRİNCİ DERVİŞİN SESİ - Yâ nâsip!..
İBRAHİM ETHEM -Halinizi kul da görüyor! Haliniz bence dervişlik haline uymaz! Dervişlik, dünya işini bırakmadan, belki onu yalnız gönülden kazıyarak, silerek Allah'a yükselmek gibi geliyor bana... Yanlış mı?..