İlkçağ Felsefesi Tarihi

W. K. C. Guthrie

İlkçağ Felsefesi Tarihi Sözleri ve Alıntıları

İlkçağ Felsefesi Tarihi sözleri ve alıntılarını, İlkçağ Felsefesi Tarihi kitap alıntılarını, İlkçağ Felsefesi Tarihi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Herodotus'da geçen, onun büyük bir Olasılıkla İ.Ö. 585 yılında olan bir güneş tutulmasını önceden tahmin ettiğine ilişkin öykü, onun yaşadığı zamanı, yaklaşık olarak kestirmemiz için iyi bir bilgi işlevi görmektedir. Öndeyi, Thales'in ele geçirmiş olduğu Babil kayıtlarının yardımıyla, kesinlikle olanaksız de­ğildi.
Sayfa 32 - Gündoğan YayınlarıKitabı okudu
Platon, hocasının söz konusu inancından aldığı destekle, ruhun özü itibariyle, şu gelip geçici dünyaya değil de, ebedi dünyaya bağlı olduğunu ortaya koyan Phytagorasçı dinsel öğretinin doğruluğunu bir kez daha onayladı. Ruhun birçok dünyasal varoluşu olmuştur, ve o bu varoluşlarından önce ve bu varoluşlarının ara­sında, bedenin dışında olduğu zaman, herşeyin ötesindeki ger­çekliği birçok kez, bir an için de olsa, görmüştür. Buna göre, beden­sel ölüm ruh için bir kötülük olmayıp, daha çok gerçek yaşam için bir yenilenmedir. Beden, ruhun yeryüzündeki yaşamından önce ta­nışıklık içinde olduğu İdealar dünyasına uçabilmek için, kurtulmak is­tediği, bir tutukevi ve bir mezarla karşılaştırılır. İdealar öğretisi ruhun ölümsüzlüğü -ya da en azından bedene girmezden önceki varolu­şu- inancına karşılık gelmekte ya da bu inançla birleşmektedir.
Sayfa 99 - Gündoğan YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Anaximandros'un bu kozmogonisi (evrendoğumu) içerdiği belirli fantastik öğelere karşın, ussal düşüncenin doğuşu için, dikkate değer ve önemli bir başarıdır. Toprağın kuruması fikrini iç bölgelerdeki fosilleşmiş istiridye kabuklarının varlığıyla ve insanın daha aşağı bir ya­şam biçiminden evrim geçirdiği uslamlamasını ise, insanın doğumdan sonra, kayda değer bir süre için yardıma muhtaç ve başkalarına ba­ğımlı olduğu gözlemiyle destekleyecek biçimde, o belirli ölçüler i­çinde gözlemden yararlanmıştır. İnsanın kendisini koruyacak duruma gelinceye dek, anne babası tarafından bakılıp korunduğu bir süre geçmek durumundadır ve bu, Anaximandros'un gözlemlerine göre, bazı büyük balık türleri tarafından yapılmıştır. Anaximandros düşüncesine hakkını verebilmek için, yalnızca ona geriye dönerek, çağımızdan bakmakla yetinmemeli, ancak onu aynı zamanda, ve yaşadığı çağın Yunanistan'ıyla kendi yaşadığı çağdan önceki zamanların Yunanistan'ıyla olan ilişkisi içinde değerlendirmeliyiz. Onun çağı, doğaüstü ve gizemli güçlere hala eksiksizce inanıldığı, doğal güçlerin insanbiçimsel (Anlropomorfik) tanrılara, bir Zeus'a ya da bir Poseidonos'a yüklendiği ve Evrenin kökeninin bu ona dek, ucu bucağı olmayan ilkel tanrılıklar olarak düşünülen gökyüzü ve yeryüzünün cinsel birleşmeleriyle ilgili acayip öykülerde arandığı bir çağdı. Anaximandros'la birlikte insan usu kendisini savladı ve evrenin ve yaşamın kökenine ilişkin olarak, ara katışıksız bir biçimde doğal olan terimlerle, doğru ya da yanlış, bir açıklama ortaya koydu.
Sayfa 35 - Gündoğan YayınlarıKitabı okudu
Empedokles bu ba­ kımdan tam bir doğa filozofuydu ve evreninde hiçbir yaratıcı tanrı, organizmaları bir ereğe göre ayarlayan hiçbir anlık bulunmamaktay­dı. Canlı yaratıklar da, tıpkı diğer doğal cisimler gibi, öğelerin ka­tışıksız bir biçimde rastlantısal olan karışımlarının sonucudurlar. Em­pedokles şu halde, canlı yaratıkların yapılarının ve organlarının, nasıl olupta bu denli iyi bir biçimde, erek görüntüsü verdiklerini a­çıklamak durumundaydı. Gözler ve kulaklar, ayaklar ve eller, sindi­rim organları, yerine getirme durumunda oldukları işlevlere, o denli hayranlık verici bir biçimde uyarlanmışlardı ki, bunların bu işlevler göz önünde tutularak tasarlanmadıklarına inanmak çok güçtür. Ancak, diyordu Empedokles, bu her zaman böyle değildir. Başlan­gıçta korkunç ve acayip hayvanlar -sığırın kafasına benzer kafaları olan insanlar, ayak bacak gibi organlar yerine, ağaç gibi dalları olan hayvanlar- varolmuş olmalıdır. Ancak varoluş savaşımında varolmaya devam etme eylemine daha az uygun düşenler yok olurlar ve üyeleri, pratik biçimlerde her nasılsa bir araya gelmiş olan türler varolmaya devam ederler.
Sayfa 59 - Gündoğan YayınlarıKitabı okudu
İyonyalılar, zaman zaman özdekçiler olarak adlandırılmalarına karşın, özdekçi olmaktan o denli uzaktılar ki, devinimin kökeni sorununu, evrenin kendisinden meydana geldiği ilk özdeğin, kendi kendisini devindiren, eşdeyişle canlı bir özdek olduğunu varsayarak çözdüler.
Sayfa 120 - Gündoğan YayınlarıKitabı okudu
Bu düşlerin yalnızca ''Evren neden meydana gelmiştir?'' sorusuna bir yanıt aradıklarına bakarak, onları özdekçiler (materyalistler) olarak sınıflamak oldukça çekici gelebilir. Ancak bu yanıltıcı olacaktır, çünkü özdekçi terimi, modern günlük konuşmada, şeylerin sonsal ve en yüksek nedenleri olarak, özdek ve tin (spirit) almaşıkları arasında bir seçim yapmış ve tinsel olana herhangi bir yaratıcı güç yüklemeyi açıkça, yadsımış kişiye karşılık gelmektedir. Oysa Sokrates öncesi doğa filozofları söz konusu olduğu sürece, anlamaya çalışmamız ge­reken şey özdekle tinin henüz birbirlerinden ayrılmamış olduğu bir anlık halidir, öyle ki burada, varlığın tek ve biricik kaynağı olan özdeğin kendisi, tin ya da yaşamla bezenmiş bir şey olarak görülmektedir.
Sayfa 39 - Gündoğan YayınlarıKitabı okudu
Reklam
25 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.