Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.17
İngilis Pasiyent
Michael OndaatjeEn Beğenilen İngilis Pasiyent Yorumları ve İncelemeleri
En Beğenilen İngilis Pasiyent sözleri ve alıntılarını, en beğenilen İngilis Pasiyent kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ne de olsa ölümlü bir çağda yaşıyorlar, değil mi?
1992 tarihli, Booker ödüllü bu romanında, 2. Dünya Savaşı’nın sonunda yolları kesişen dört hasarlı insanı bir araya getiriyor Ondaatje. Fona yıkılmış şehirler ve aynı şehirler gibi paramparça olmuş hayatları alarak başarı ile işlediği savaş karşıtlığının yanı sıra, sürükleyici anlatım tekniği ile de okuyucusunu etkiliyor.
Romana geçmeden önce
Kitabı pek beğenmedim. Birbirinden kopuk paragraflar tarafından oluşan bu roman, konusu açısından çekiciydi. Okuduğum her paragrafın hangi karaktere ait olduğunu başlarda anlamakta zorlanıyordum ancak sonradan anlamaya başladım. Genel olarak beğenmedim. Beğendiğim kayda değer pek bir şey yok.
"Madox uluslar yüzünden öldü."
İngiliz Casus, şu ana kadar okuduğum kitaplar arasında savaş dönemini en iyi şekilde anlatan kitaplardan biriydi. Ve bu konuyu hayatları savaş yüzünden değişen dört insan üzerinden anlatması, sizin o duyguları ve dönemi daha da iyi anlayabilmenizi sağlıyor. Bazen ingiliz hasta gibi çöllerdesiniz. Bazen Hana ile birlikte kitap okuyorsunuz. Ya da bir bombanın dibinde ölümle yan yanasınız.
Hem kitabı hem de kitaptan uyarlanan filmi ödüllere boğulmuş, hem de çok önemli ödüllere boğulmuş olan, üstüne bir de Altın Man Booker ödülü kazanan muhteşem bir kitap.
Adının da vaat ettiği gibi İngiliz bir hasta var kitapta. Yanmış ve ölümü bekleyen bir adam. Ona bakmak için her daim yanında olan adanmış bir hemşire. Ve bu hayatlarla kesişen başka hayatlar.
Ben okurken de izlerken de büyük keyif aldım. Siz de kendinizi bu zevkten mahrum etmeyin.
Nasıl yandın böyle?...
Uçağım alev aldı,çöle düştü...Alevler içinde çöle düştüğümde, ayaklarımın altındaki kum bile tutuşmuştu.(sayfa 11-12)
2. Dünya savaşı ortamında Toskana'da terkedilmiş bir villada kesişen dört hayat...
Çöl kaşiflerinden Kont Almásy'nin uçağı çölde vurulmuş ve Almásy ağır yanmış, belleğini yitirmiş durumdadır.Hemşire Hana hastaya İtalya'da terkedilmiş bir villada bakmaktadır. Hasta yatağında ölmeden önceki son anlarında, anılarının en derinliklerinde gezip sürekli geçmişiyle yaşamaktadır. Ama en çokta Katharine'i ve çölü düşünmektedir.
Savaşın yıkıcılığı, hudutların anlamsızlığı, ihanet, yasak aşk...
Belki de insanın normal hayatta asla yapmayacağı davranışlar savaş ortamında sıradanlaşıyor.
Kitap başta Almásy olmak üzere, hemşire Hana, Caravaggio, Singh ve diğer karakterlerin kendi öyküsünü anlatıp sonunda olay örgülerini birleştiriyor, karakterleri ayrı ayrı ele alıp anlattığı için biraz kopuk gibi gelse de yine de güzeldi. Ama bence filmi çoktan kitabın önüne geçti.
Yıllar önce filmini izlemiştim; hatta romandan uyarlama olduğunu bile oldukça geç öğrendim.
İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarında dört ayrı insan Toskana’da mayınlarla dolu terk edilmiş bir yalıda bir araya gelirler; her birinin savaşa dair bir öyküsü vardır; savaşta uçağı düşürülmüş vücudunun neredeyse tamamı yanmış bir İngiliz, kendini onun bakımına adamış bir hemşire, savaşta casusluk yapan eski bir hırsız, tüm gücüyle savaşta yer almış bomba imha uzmanı bir Sih asker… Birbirlerine geçen hayatları, her birinin hazin öyküsü oldukça etkileyiciydi. Hatırladığım kadarıyla film bazı yönleriyle daha etkileyici olsa da kitabı konunun tamamını anlayabilmek ve zengin detayları açısından çok keyifliydi
İkinci Dünya Savaşı'nın sonları... Havada umutsuzluk, çaresizlik, bıkkınlık ve belirsizlik var.
Farklı dünyalardan gelen ve savaşın aynı coğrafyada buluşturduğu dört kahramanın hikayesini bulacaksınız bu romanda. Kanadalı bir hemşire, İtalyan bir hırsız, Sih bir asker ve gerçek kimliği ile ilgili hiçbir bilgi olmayan bir kazazede, ingilizce konuştuğu için ingiliz sanılan bir hastanın hikayesi. Onların birlikte geçirdikleri zamanın yanı sıra, geçmişte ne yaşadıklarına da tanık olacaksınız.
Başta karmakarışık görünse de hikaye ilerledikçe parçaları toplayıp onu kafanızda canlandırabileceksiniz. Okurken zaman zaman sıkılabilirsiniz. Ama bu sizi yanıltmasın, sabırlı olursanız okumaya değer bir roman olduğunu göreceksiniz. Her ne kadar yazarın uydurması olsa da değişik ve gerçekçi bir hikayesi var çünkü.
Kitabın orjinal adı ''The English Patient'' yani ''İngiliz hasta''. Filmi çekilmiş ve 1996 yılında en iyi film de dahil olmak üzere 9 dalda Oskar ödülü kazanmış. Sanırım bu hikaye okumaya değdiği kadar izlemeye de değer. :)
İngiliz Hasta
Ondaatje İngiliz Hasta’yı güçlü ve büyüleyici bir yoğunlukla yazmış, ancak şiirsel tarzı nedeniyle metin genellikle garip ve rahatsız edici bir şekilde parçalara ayrılıyor, bu nedenle kitabı zahmetli bir okuma olarak buldum. Bu şiirsellik, duyguları ayrıntılı olarak anlatıldığında bile karakterlerle bağlantı kurmayı zorlaştırdı. Kitap güzel ve canlı betimlemelerle dolu, ancak güzel yazmaya, esaslı bir olay örgüsünden daha fazla önem verilmiş gibi görünüyor. İngiliz Hasta'da en çok hoşuma giden şey Ondaatje'nin kimlik temasını ele alışı oldu. Kimliğin nasıl sürekli değiştiğini ve bir insanın kimliğinin geçmişinin, kendini nasıl algıladığının, başkalarının onu nasıl algıladığının ve kendisiyle yaşayabilmek için kendine söylediği yalanların karmaşık bir karışımı olduğunu düşündürüyor.
Kitaba başlarken çok daha büyük, güçlü bir anlatımı olacağını düşünmüştüm. Beni bir miktar hayal kırıklığına uğrattı diyebilirim. Olay anlatımı birbirinden oldukça kopuk geldi bana. Taa ki kitabı bitirene kadar.
Kurgusu çok güzel olan kitabımız savaş zamanı yolları kesişen ve aynı yerde yerde yaşamak zorunda olan dört arkadaşı anlatıyor. Genç, bomba imha uzmanı olan Sih, savaş zamanı casusluk yapan hırsız Caravaggio, kaza sonucu yanarak hafızasını kaybetmiş bir adam ve kendini onun tedavisine adamış bir hemşire.
Sırada filmini izlemek var. Bakalım kitapla ne kadar örtüşecek.
312 syf.
10/10 puan verdi
Kitabı geçen yıl okudum ama inceleme yazmamış olmak beni üzdü. Alıntılarımı ısrarla tekrar tekrar paylaşıyorum kitaba karşı özel bir ilgim oldu. İngiliz Hasta ile ilk olarak sinema filmiyle tanışmıştım, başarılı bir oyunculuk söz konusuydu. Aynı zamanda ödüllü bir kitaptır. Kitabı temin edince en az film kadar tekrar tekrar okudum. İnsanların birbirlerini oldukları gibi sevmesi gerektiğini çok güzel izah ediyor. Sanırım içindeki pek alıntı kendimi bulup, bazılarının içinde ise kayboldum.. bu sebeple tekrar tekrar okudum (okumaya devam ediyorum). Üzerimde garip bir tesir yarattı.
Birde "Heredot" meselesi var tabi. Baş kahraman bir Heredot Tarihi tutkunu, eserin başlangıcındaki hikaye de yeni bir hikayenin kapısını aralıyor. Hakikaten de bazı kitaplar, geziler, hikayeler insan hayatında yeni bir pencere açabilir. Okurken sizin de hayatınızda yeni bir pencere açabilir, yeni bir fırsat sunabilir.
Almasy bir Alman ajandır, Kahire'deki görevi sırasında yanından ayırmadığı "Heredot Tarihi" ile Kahire ve çevresine dair haritalar çıkarıp, bölgeye dair notlar tutmaktadır. Kendisi çöl tutkunudur. Bir gün yeni evli genç bir çift (Katharine) gruba dahil olur ve Almasy'nin de hayatında yeni bir çerçeve açılır. Katharine'den sonra hayatı değişen Almasy yaşadığı uçak kazasıyla tüm vücudu yanar. Bu süreçte kendisine bakan hemşire Hannah'da hikayeye dahil olur. Geçmişini parça parça hatırlayan Almasy, Hannah ile bir villada yaşamaya başlar. Hannah öleceği ana kadar bu İngiliz Hastayı yalnız bırakmak istememektedir.