Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

İnkılap ve Kadro

Şevket Süreyya Aydemir

İnkılap ve Kadro Gönderileri

İnkılap ve Kadro kitaplarını, İnkılap ve Kadro sözleri ve alıntılarını, İnkılap ve Kadro yazarlarını, İnkılap ve Kadro yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Dünyadaki bütün çelişmelerin bugün, yalnız sınıf kavgaları bakımından, yani yalnız sermaye ve teknik üstündeki mülkiyet şeklinin değiştirilmesi suretiyle çözümlenebileceği görüşü, cihanı kapsayacak bir görüş değildir. Çünkü bu takdirde bu sermayedar ve proleter kavgasının bütün cihan ölçüsünde gelişmesi, yaygınlaşması lâzımdır. Bugün sermayedar-proleter çelişmesi, ancak sanayiin ve emperyalist maliyeciliğin hâkim olduğu ülkelerin bir hâdisesidir.
Sayfa 46
İnkılâp; halkın hayrına olanları halka rağmen, fakat halk için, halka getirmek işidir...
Sayfa 71
Reklam
266 syf.
·
Puan vermedi
Şevket Süreyya Aydemir Son Söz olarak; tüm tarih devirlerinin en derin mânâlı hareketlerinden biri olan Türk inkılâbının anlam ve niteliğini yorumlama ve açıklama yolunda genç neslin kendi üzerine düşen fikri vazifeyi, bu inkılabı başaranların kahramanlıklarına yakışır bir anlayış, bağlılık ve enerji ile henüz kavramadığını, onu yorumlama ve aydınlığa çıkarma çabasının yarınki Türk neslini daha çok meşgul edeceğini, Türk İnkılabının da kendi idealizmini, bir “sistem” haline getirmesini, bir sistem halinde izahını ve kendi “idealistini” yaratması gerektiğini, işlenmemiş ve ilkel bir dekor olarak görünen ülkenin Türkiye manzarası olmaması gerektiğini savunmakta ve bunun siyasi esaretten kurtuluş mücadelesinden daha zor olmadığını dile getirmektedir. marjinalaforizma.com/sevket-sureyya-...
İnkılap ve Kadro
İnkılap ve KadroŞevket Süreyya Aydemir · Remzi Kitabevi · 199043 okunma
Bir toplum hareketini mesela inkılabın akışını, ferdi müdahaleler ile hızlandırır veya yavaşlatabiliriz. Fakat toplumun itici kuvvetlerini ve özellikle tekniğin gelişmesini nizam altına almadıkça, bu irade müdahalemiz, toplumun yapısını ve niteliğini değiştirmeye, ona başka mecra vermeye muktedir değildir.
Toplumda İnkılaplar, gerçi insan iradesinin müdahalesi ile yürür. Fakat bu inkılaplar, pekte irademiz ile başlamaz ve hele irademizle hiç bitmez. İnsanlığın tarihini, bizzat insanın yaptığı doğrudur.
Kanaatı şekilleşmemiş, yeri belirsiz, renksiz ve kararsız tip inkılabın tipi değildir. Bazıları için devrim; anarşi, barikat, kanlı olaylar, karışıklıklar, toptan öldürmeler, kısaca kaos anlamına gelir. Bazıları içinse devrim toplumun belirli sarsıntılar ile birbirini takip eden diyalektik gerçekleşen olaylar ile değişimi ve dönüşümüdür.
Reklam
Devrim "kaos" demek değildir. Devrim, bir nizamdır. Devrimcilik; her şeyden evvel devrimi anlayış ve kavrayış meselesidir. Dünya tarihinde, başarılan ve başarılamayan devrim hamleleri, bu hamlelere girenlerin, kavramlarını anlayabildikleri ve anlayamadıkları devrimler olarak sınıflandırmak, hatalı bir görüş olmasa gerekir.
Tarihin öyle bir devrinde, dünyanın öyle bir noktasında ve olayların öyle bir akışında yaşıyoruz ki, Türk Milleti'nin kayıtsız şartsız istiklaline sahip bir millet olarak yaşayabilmesi için kayıtsız şartsız bağımsız millet prensibini, dünyanın her yerinde hakim ve itibarlı kılmaya mecburuz... -Millet olarak hala aynı süreçlerden geçmekteyiz. Esas bugün bağımsızlık şiarını benimseme noktasındayız.
İşte bu sırada ve sosyalist edebiyatında, milli meseleleri değerlendirme konusunda en esaslı çabalar, üçüncü enternasyonalden geldi. Üçüncü enternasyonal şarktaki kurtuluş mücadelelerinin manasını ve istikametini geniş ölçüde ilk defa 1920'de ikinci kongresinde tahlil etti. Bu teze göre, sömürge ve yarı sömürgelerle, iktisadi bağımlılıkları sürdürülmek istenen şark memleketlerinde başlayan Milli Kurtuluş Hareketleri, her şeyden önce Emperyalizme karşı bir harekettir. Bu bakımdan proleterya'nın yardımına değer görülmektedir. Bu hareketler emperyalizm ile mücadele ettiği ölçüde doğru ve destek verilebilir olarak görülmeye 1920 sonunda başlamıştır. -Bugün kendine Marksist diyerek Afganistan'nın verdiği milli kurtuluş savaşını hor görenler Marksizmin M'sini bilmemektedir.
Evvelce her iktisadi buhranın en tabi sağaltma unsurlarından biri, mal ve para sirkülasyonunun dünya ölçüsünde kolaylaştırılmasıydı. Halbuki bugün para, milletlerarası serbest mübadele vasıtası olmak vasfını gittikçe kaybetmektedir. Çünkü son yıllarda milli paraların birkaç memleket müstesna ancak iç ticareti düzenleyen bir iç para haline gelişi, dış mübadelelerin yalnız bir kaç ülkenin parası ile yürümesi önemle işaret edilmeye değerdir. Bu suretle şimdi dünyada itibarlı bir mübadele vasıtası ve kıymet ölçüsü olmak vasfını kazanan bu az sayıda ülkeler paralarının, dünya ölçüsünde hegemonyalarını kuruşları, yarın diğer ülkeler üstünde bir siyasi baskı aracı olarak kullanılabilir. Bunun da bu kanaldan yeni bağımlılıklar yaratması ve yeni iktisadi esaretlere yol açması mümkündür. Şevket Süreyya Aydemir 1931'de dolar saltanatını tahlil etmiş...
Reklam
Onlara göre Sovyet Toplumu içindeki kuvvetler dengesi, yani çeşitli ekonomi kolları ve özellikle toprak mahsülleri üretimi ile sanayi mamulleri üretimi arasında, ince hesaplara dayanan en uygun denge ve orantıların önceden tespiti hakikaten kabildir. Nitekim bu denge ve orantı sağlanamazsa, bir takım buhranların doğabileceğini söylerler. Gene onlara göre Kapitalist nizamdaki iktisadi buhranlar asıl üretim fazlalığından doğduğu halde, Sovyetler toplumunda buhran, üretim yetersizliğinden doğabilir. Çünkü çeşitli alanlarda üretim orantıları tam hesap edilmezse, yahut da geçici faktörler bu hesap ve tahminleri bozarsa, fazla geliştirilmiş üretim kolları yanında, geri kalmış üretim kollarının verimi yetersiz kalacaktır. Bu nispetsizlik, bütün üretim kollarının dengesini bozarak Sosyalist bünye de buhranı kaçınılmaz kılacaktır.
Yani bu yeni doğan ve teşkilatlanma çabasında olan ülkeler, kendilerine özgü sosyal ve ekonomik organları kendileri yaratacaklardır. Bu yeni devletlerin sosyal yapısı ve vasfı, mesela Batı toplumlarının aksine olarak ve ana kollarda planlı kalkınma çabaları olacaktır. Bu çaba onları klasik demokrasilerin sosyal yapı ve gelişme yollarından ayıracaktır. Bu bakımdan yeni Türkiye'nin yeri, eski Batı toplumlarının değil, Milli kurtuluş hareketlerinin cephesindedir. Yeni Türkiye, metropol-sömürge ilişkileri yerine, müstakil milleti ve müstakil millet nizamını savunur. Tabi ve metbu ,yahut bağımlı ve bağımsız milletler ve ülkeler nizamı yerine, siyasi bakımdan korunmuş ve iktisatça kendine yeter müstakil milleti temsil ve müdafa eder.
Devrim; Halkın faydasına olanları, halka rağmen, fakat halk için, halka getirme işidir.
Böylece de her milletin serbest ve özgür gelişme hakkını tanıyarak, çözümlenmesi imkansız gibi görünen sömürgeci dünya nizamını tarihe gömmek insanlığın kurtuluşu yolunda ilk adım gibi görünmektedir. Dünyadaki bütün çelişmelerin bugün, yalnız sınıf kavgaları bakımından yani yalnız sermaye ve teknik üstündeki mülkiyet şeklinin değiştirilmesi suretiyle çözümlenebileceği görüşü cihanı kapsayacak bir görüş değildir. Çünkü bu takdirde bu sermayedar ve proleter kavgasının bütün cihan ölçüsünde gelişmesi, yaygınlaşması lazımdır. Bugün sermayedar-proleter çelişmesi ancak sanayinin ve emperyalist maliyeciliğin hakim olduğu ülkelerin bir hadisesidir. Halbuki sanayi proleteryasının değil düpedüz köleleştirilmiş halkların ve milletlerin yaşadığı milyonlarca metrekarelik ülkeler ve kıtalar var ki, onların ıztırabı, aynı zamanda sermayedar ve proleter çelişkisi bu ülkeler yüzünden doğuyor. Çünkü bu halklar ve milletler yalnız sanayici ülkelerdeki sermayedarı değil, onunla bir nevi menfaat birliği içinde yaşayan, yani sömürge ve yarı sömürgelerden çekilen hammaddeler, fazla kıymetleri aşırı gelirler hesabına devam edip duran bu sermayedar-proleter dengesinin de aleyhinedir.
Bize göre ise, bu büyük tezadın halli için her şeyden önce, sanayici memleketlerle sanayiden yoksun memleketler arasındaki ekonomik bağımlılığın kalkması lazımdır. Yani, dünya üzerine bugün kurulmuş olan iktisadi iş bölümünün değişmesi şarttır. Büyük üretim vasıtalarının, yani sanayinin ve ulaştırma vasıtalarının dünya üzerinde yeniden ve daha rasyonel bir şekilde dağılışı şarttır. Bu tasfiye ve dağılış, elbette ki, sanayici ülkelerin sanayisiz ve geri kalmış milletler ve halklar tarafından yağması suretiyle değil, fakat haysiyetli bir milli bağımsızlık savaşı ile, kurucu inşacı ve planlı bir milletler ve halklar kalkınması, yani kısacası Milli kurtuluş yolu ile olacaktır.
85 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.