İbrahim ona yaklaştı. Derin bir nefes aldı, sonra usulca bıraktı. Bir elini pantolon cebine sokup kendinden emin, tok sesle sordu,
“Alalım mı bir bilet küçük hanım?”
Evin karşısında meşe oynayan çocukları görünce elini cebine götürdü, aki- delerini yokladı. Onun gidip çocuklara şeker vermesini garipseyerek izleyen Sare gülümsedi.
Sare’nin gözü İbrahim’in kol saatine takıldı. Bakışları fıl- dır fıldırdı. Sürekli arıyordu, derin derin kazıyor, çıkartıyor, inceliyor, sonra hemen başka bir ipucuna koşuyordu.
İstanbul’dan gelirken yolda derince yediği tırnakların acınsını en çok sağ elinin küçük parmağında duyuyordu. Şekerin turuncusunu gördü, ağızına attı. Portakal tadı, acıyı anında unutturdu, fakat evinin bahçesini hatırlattı İbrahim’e
Sokağın başından gelen omuzlarındaki askıda yoğurtlarını taşıyan satıcıyı çocukluğundan beri tanıyordu. Yoğurtçu İsa “Yooooordeeeee” diye bağırarak gelirken mahallede hiçbir şeyin değişmediğini ilan etti….