İnsanlar, artık manevî doruklara tırmanıyorlar -veya en azından, pek nadiren tırmanıyorlar-. Artık insanlar, bütün dağ doruklarını ele geçirmek istiyorlar. Mümkün olan en zor yollardan tırmanarak, onu aşarak, dağın bütün haşmetini sıfıra indirmek istiyorlar. Hristiyanlıkta, İlâhî Komedya’daki manevî tecrübeyle; İslam’da Hazret-i Muhammedin(s.a.v.) miracıyla sembolize edilen “göğe yükselme”, artık insanlar için imkansız hale gelince, geriye, uzayda uçarak gökleri ele geçirme dürtüsü kalmaktadır.
İnsanoğlu, kendisinin, beşerî olanı aşan bir şeyin yansıması olduğunu anlayıp bu insan anlayışına sadık kalmadığı sürece ne insanlığını savunabilir ne de kendi icad ettiklerinin ve makineleşmenin kendisini insandan aşağı hale düşürmesinin önüne geçebilir. “İnsanî değerler” denilen şeylerin kaynağı olan insanüstü hakikatlere gereken saygı gösterilmediği, tabii ve manevi düzlemlerde barış sağlanmadığı sürece insan toplumda barışı sağlamak ve insanî değerleri korumak mümkün değildir.
Tabiatla insan arasındaki barış ve uyum gerçekleşmedikçe insanlar arasında barışın sağlanması imkânsızdır. Tabiatla barış ve uyum içinde olmak Göklerle ve nihayet her şeyin kaynağıyla uyum içinde olmaya bağlıdır.
Nesnel gerçekliğin kutsallığını görünür hale getiren semboldür. Aslında nesnel gerçeklik dediğimiz ne varsa kutsaldır ve onu aşan, onun ötesinde uzanan bir gerçekliğin sembolüdür.