Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İnsanı Yeniden Düşünmek

Kolektif

İnsanı Yeniden Düşünmek Gönderileri

İnsanı Yeniden Düşünmek kitaplarını, İnsanı Yeniden Düşünmek sözleri ve alıntılarını, İnsanı Yeniden Düşünmek yazarlarını, İnsanı Yeniden Düşünmek yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Mısır'ın son asırda yetiştirdiği önemli mütefekkirlerden Abdulvahap Mesiri, 2006 yılında vefat etti. Mesiri, konusu insanın veya insanlığın anlam krizi ya da unutma krizi olan bir konferansa davet edilir, Mesiri söze başlarken şöyle der: Bugün size çok önemli bir meseleyi, Kur'an'ın ana konusu olan insanı anlatacağım. Size bu konferansı vermek için aylardır hazırlanıyorum. Geceleri uykusuz kaldım, çok çalıştım. Pek çok hocadan istifade ettim. Onların her birinin ismini verir ve onlara teşekkür eder. Size bu konuşmayı hazırlamak için bir kütüphaneye kendimi hapsettim. O kütüphanenin müdürüne, çalışanlarına huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Size bu konuyu anlatmak için günlerdir heyecanla bekliyorum. Fakat bir sorun var: Ben konuşma metnimi evde unuttum. Böyle deyince salondakiler şok olur. Herkes hayretler içerisinde kalır.Sonra der ki: Bakınız ben hayatımın içinde sadece bir tek meselede size anlatmak üzere hazırladığım konuşma metnini unuttum dediğimde hepiniz şaşırdınız. Ya bugün bütün insanlık varoluşunun gayesini, yaratılışının hikmetini, dünyaya niçin geldiğini unutursa ne olur?
Sayfa 261 - Mehmet GörmezKitabı okudu
Ayne'l-yakin, ilme-yakin, hakkal-yakin, hiss-i kable'l-vuku; irfan, hikmet, feraset, basiret... Bilmenin, anlamanın, fehmetmenin, zikretmenin, fikretmenin temelidir bunlar. Bu kavramları; temelinde, düşüncesinde, sistematiğinde barındırmayan bir anlayış benimsendiğinde bunlar yok olur. Bunlar yıkılıp yok edildiğinde bugüne kadar geçmişten taşınanlar da yok edilmiş olur. Çünkü geçmiş; bu kavramlar sayesinde gelecekle, manayla, anlamla ilişkisini kuruyordu. Bu nedenle bu kavramlardan uzak kalmak, bununla edinilenleri de ortadan kaldırıyor.
Sayfa 126 - Prof.Dr.Ali BüyükaslanKitabı okudu
Reklam
Kelimeler yüzde on etkilidir ama eğer doğru kelimeler kullanılırsa yüzde on bile çok şey değiştirir. O yüzden siyasal iletişimle uğraşanlar ve bunu meslek olarak icra edenler, halkın nabzını çok iyi tutarlar. Biz reklamların niye esiri oluruz? Çünkü bizi çok iyi tanırlar da o yüzden. Bizim eğilimlerimizi bildikleri için bize neyi, nasıl satacaklarını, en uygun kelimelerle, renklerle, seslerle yaparlar. O yüzden kelimeler önemlidir. Ama bu önemli kelimelerin ağırlığı, her şeye rağmen yüzde ondur. Biz kendi iletişim ve ilişki yönetimimizi kendi kavramlarımuzla yapmazsak kendimiz olmaktan çıkar, başkalarının gözüyle kendimize bakarız. Bugün empati, yarın sempati deriz, aradan kardeşlik, gardaş, kurban, dost kelimelerini kaldırırız.
Sayfa 124 - Prof.Dr.Ali BüyükaslanKitabı okudu
On dört-on beş yaşlarındayken Dale Carnegie'in kitabını okuyorum ve orada söylenenler bana tanıdık geliyor. Carnegie, aslında Peygamber Efendimizin sözlerini, davranışlarını almış, yazmış, onlarla nasihat ediyor insanlara. Peygamber Efendimizi tanımayanlar da alıp bu kitapları okuyor. Beslendiğin kaynağa, su içtiğin pınara yabancı olursan başka coğrafyaların, başka insanların suları, pınarları sana lezzetli gelir.Ama bilmiyorsun ki senin vücut kimyanı değiştiriyor o sular, o kaynaklar.
Sayfa 123 - Prof.Dr.Ali BüyükaslanKitabı okudu
Akıl ile din çatışır mı diye bizi sürekli imtihana tabi tutuyorlar. Biz Müslümanlar da bu imtihanı kendiliğimizden üstlenmeyi seviyoruz. Oysa buna gerek yok. Bu, Hristiyanlığın içindeki bir çatışmadır. Çünkü Batılı anlamda rasyo/akıl, Hıristiyanlığın içinde zaten hep varolmuş ve onu belirlemiştir. O yüzden Hrıstiyanlık bir tür felsefe olagelmiştir. Müslüman dünyada böyle bir dert yoktur, çağdaş dönemlerde var ama o biraz Batılı dili çok fazla içselleştirmemiş olmamızla alakalı. Fakat - şu da yoktur: Tamam, Hristiyanlar gibi akıl-din çatışması bizim dünyamızda yok ama bilimi olduğu haliyle, bütünüyle, en ufak bir kaygı taşımaksızın kendi bünyemize dâhil etmek, Batılı in| sanın dünyaya hediye ettiği krizi kendi bünyemize davet etmek anlamına gelir. Tam aksine biz o krize merhem olacak, ona çare sunacak insani varoluşu, Müslümanca varoluşu teklife namzet olan Müslümanlarız.
Sayfa 109 - Prof.Dr.Feridun YılmazKitabı okudu
Şöyle düşünürüm çoğunlukla: Bir gavur, Kâbe'de hac veya umre yapan yüz binleri, milyonları; her an, yirmi dört saat boyunca, bir televizyondan bile olsa izlediğinde ne düşünür? Bu nasıl bir dindir ki onca fakru zaruret içerisinde, politik olarak onca zayıflığa karşı capcanlı bir hayat vadetmeye devam ediyor? Çünkü Batılıların kaybettikleri şey ve daha radikal bir biçimde kaybetmeye doğru gittikleri şey, o hayatın kendisidir. Batı felsefesinin krizi fark edip buna çözüm önerenlerinin dönüp dolaşıp “hayat”, “ha yat dünyası” gibi kavramlara müracaat etmeleri bundandır. Basit bir organizmadan ibaret olan bir bedene, canlılardan bir canlıya indirgediğiniz insanlardan oluşan bir topluluk, en nihayetinde sermayenin, politik olanın ya da bütün bir akışın piyonlarından ibaret olacaktır. Bugün ellerinde kalan; damarlarında hayatın akmadığı hayvanat ve nebatat gibi organizmaların ilişki ağından ibaret bi! toplumdur. İstedikleri kadar zengin olsunlar, o gürül gürül hayat yalnızca bir yerde akmaktadir. O da Müslümanların beldelerindedir.
Sayfa 106 - Prof.Dr.Feridun YılmazKitabı okudu
Reklam
Bütünüyle kendi kontrolümüz altında olmayan bir hayat döngüsü var. O hayat döngüsünün düzeni, büyük ölçüde Batılı varoluşun dillenmesi şeklinde vuku bulmuş. Biz onun içine doğduk. Onlara teklifte bulunacak kadar da Müslümanız elhamdülillah. Fakat kolaya kaçmayalım. Hemen bir İslam felsefesi uyduruyoruz, bir İslam iktisadı uyduruyoruz, kendi
Sayfa 103 - Prof.Dr.Feridun YılmazKitabı okudu
Formel yapıların ihtiyacı olan konumlarda yapay zekâ bulunabileceği gibi, robotlar da bu işi yapabilir. İnsanlar eksik varlıklardır; ancak genteknoloji yoluyla onlardaki eksiklikler ikmal edilebilir. İkmal edildiğinde insanlar da robotlar ve yapay zeka unsurları gibi işlerini yapabilirler. Ancak onların hayatının, aynı robotlar ve yapay zekâ unsurları gibi, ifa ettikleri fonksiyonun ötesinde kendinde herhangi bir anlamı/manası yoktur. Esas olan sistemlerdir. Bilimdir, Siyasettir, Ekonomidir, Senattır. Geri kalan her şey bu sistemlerin aracıdır. Bu noktada insanın “kim”liğinden daha çok, “ne”liği söz konusudur. Soru “İnsan nedir?” olduğunda, yukarıda verilmiş olan cevaplardan birisi, bir perspektiften bir hususu işaret eder. İnsan bunların hiçbirisinde yaptığı üzerinde karar veren ve sorumluluk sahibi/mükellef varlık olarak bulunmuyor; muvazzaf olarak bulunuyor. Yetki ve sorumluluk tamamen kurumlarda. Kurumlar ise hemen hepsi formel hukuka bağlı olarak vazedilen ve kurulan, formel kurallara göre işleyen ve işlemesi esnasında da tek tek fertlere fonksiyonlar yükleyerek veya tek tek fertlerin üstlenebileceği fonksiyon alanları oluşturarak, insanları da eğitim sisten yoluyla bu fonksiyonu icra edecek şekilde yetiştirerek yerleştir? bir düzenek.
Sayfa 62 - Prof.Dr.Tahsin GörgünKitabı okudu
Postmodern dönemde hakikat, ilk olarak semboller ve imajlarla sunulmaya başlandı, daha sonra semboller ve imajlar hakikatin yerine geçti. Post-truth, hakikat sonrası dönem dedikleri şey de bunu ifade ediyor. Nesnel hakikat orada bulunuyor, burada da benim kişisel tercihlerim, duygularım var. Hakikat orada dursun, benim kişisel tercihlerim ve duygularım belirleyici olacak. Bu egoizmin, sübjektivizmin farklı bir versiyonudur. Artık buradan bir değer çıkaramayız. İnsan, böyle bir anlayışla kendisini nasıl düzeltecek? Ancak merkezi olarak insan anlayışının tekrar gözden geçirilmesiyle söz konusu olabilir. Hatta dijitalleşme, çip takma durumları göz önünde bulundurulduğunda biyolojimiz bile tehlikede. O derece ki dijital etik bildirgesi yayınlandı.
Sayfa 44 - Prof.Dr.Mehmet TürkeriKitabı okudu
Modern dönemde insanı, istisnalar hariç, sadece arzu ve Öfkeyle tanımlayanlar oldu. Mesela bunlardan biri Freud'dur. Birisi saldırganlıkla, diğeri erosla. Peki burada insan nerede? Akıl gücü gitti, hâlbuki akıl gücü demek, kurnazlık demek değildir. Akıl, bizi erdeme götüren yetidir. Ötekine kurnazlık diyorlar. Akıl bizi kemale erdiren, erdemlere uymamızı sağlayan bir tür yetiyi ifade eder. “İnsan, insanın kurdudur” diyen Thomas Hobbes'un, siyaset felsefesinde aslında olumlu görüşleri var, ama temelindeki insan doğası anlayışı olumsuzdur. Varlığını korumak için kendi başına bıraktığında o bir kurttur, kemirir, yok eder. Kendi varlığını korumak için ötekisini kemirecek. Buradan nasıl pozitif bir değer çıkabilir ki! Böyle olunca artık etik de ahlak da bir tür hedonist, egoist bir forma bürünmüş olur. Egoist forma büründüğünde ötekisi önemli değildir, umurunda olmaz. Onun başına ne gelmiş aldırmıyor bile. “Sen ne kadar hukuk kuralı olarak ötekinin hakları vardır, o da insandır, önemlidir” desen de ben kılımı kıpırdatmıyorum. Aslolan budur diyorsan, asıl gelişmenin altında yatan şey hırs ve kıskançlıktır diyorsun. Hırs ve kıskançlığı hayat kalitesi olarak belirliyorsun. Hâlbuki hırs ve kıskançlık, insanın açgözlülüğüyle ilgili bir şey.
Sayfa 43 - Prof.Dr.Mehmet TürkeriKitabı okudu
15 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.