Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İbni Rüşd'ün Ölümünden Günümüze

İslam Felsefesi Tarihi Cilt 2

Henry Corbin

İslam Felsefesi Tarihi Cilt 2 Sözleri ve Alıntıları

İslam Felsefesi Tarihi Cilt 2 sözleri ve alıntılarını, İslam Felsefesi Tarihi Cilt 2 kitap alıntılarını, İslam Felsefesi Tarihi Cilt 2 en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Tanrı hiçbir zaman bir nesne değildir. O ancak kendisi tarafından, her türlü sahte nesnellikten korunmuş mutlak Özne olarak bilinebilir. Her türlü Tanrı bilgisinin canlı öznesi gerçekte tanrısal Öznedir. İnsan aklının kendisi hakkındaki düşüncesinde kendini düşünen O'nun kendisidir."
İbn Haldun hakkında Corbinin düşüncesi
Kutsal-Ruh'a özdeş kılınan faal akıl ile insan aklının birleşmesinden anladıkları ve yaşadıkları şeye tamamen yabancı göstermektedir. Onda Kutsal-Ruh fenomenolojisinin yerine bir sosyoloji geçmiş bulunmaktadır: Kutsal-Ruh'un aşkın hipostazı yerine sadece tarihsel insanlıkta içkin bulunan bir evrensel aklı tanıyan bir sosyoloji.
Reklam
Kısaca ibni Rüşd'ün ölümünden sonra manevi lslam'a gerçek ereğini gösteren ibni Arabi mi olmuştur, yoksa ibni Haldun mu? Günümüzün radikal bunalımının uzak nedeni tbni Haldun'un takip edilmemiş olması olayı mıdır? Yoksa tersine o çağdaş dünyevileştirmenin lbni Haldun'un programını gerçekleştirirken ibni Arabi'nin eskiden temsil ettiği ve halen bugün de temsiletmeye devam ettiği şeyin ortadan kalkmasına katkıda bulunmasından mı ileri gelmektedir? Her iki durumda da filozofun karşısına çıkan soru "tanrısal bilimler"in "insan bilimleri"ne indirgenmesinin insan kaderine cevap verip vermediği sorusudur. Burada söz konusu olan sadece İslam felsefesinin kaderi değildir, islam'ın bu dünyadaki misyonunun kendisi, onun on dört yüzyıl boyunca bu dünyada yüklendiği tanıklığın geçerliliğidir. tbni Haldun'un eserinin şüphesiz trajik olan büyüklüğü, bize bilincimizi bu sorulan sormaya sevketmesi olayında yatıyor görünmektedir.
Onun sisteminin temelinde, deyim yerindeyse, bütün hikmetlerde, irfanlarda (gnose) olduğu gibi bilinemez, hakkında bir şey söylenemez ve dile getirilemez saf bir Öz'ün sırrı yatmaktadır. Tanrısal tecelliler seli işte bu dipsiz uçurumdan çıkar ve ilahi Sıfatlar kuramı ondan doğar. ibni Arabi bu noktada Tanrı'ya herhangi bir sıfat izafe etmeyi yasaklayan negatif teolojinin (theologie apopathique) yasa ve sonuçlarını kararlı bir şekilde sürdüren lsmaili ve Oniki imam Şiiliğinin teosofileri ile derin bir uyum içindedir. Ismaili teosofinin varlığın ötesinde üst-varlık (super- etre) olarak varlığın kaynağı kavramını devam ettirmesine karşılık lbni Arabi bu ifade edilemez olana Saf Nur adını verdiğinde veya onu Salt Varlık'a özdeş kıldığında bir kopukluk mu meydana gelmektedir? Bu veya diğer yorumdan kendisi ile ilgili olarak birçok yanlışın yapıldığı varlığın aşkın birliğinin (vahdet-i vücud) anlamı çıkar.
Birinci İmam simya'nın "peygamberliğin kardeşi" olduğunu söylemiştir. "Çünkü simya bilgisi peygamberlerin sahip oldukları bilgiler arasındadır".
Sayfa 138Kitabı okudu
lbni Arabi bu ifade edilemez olana Saf Nur adını verdiğinde veya onu Salt Varlık'a özdeş kıldığında bir kopukluk mu meydana gelmektedir? Bu veya diğer yorumdan kendisi ile ilgili olarak birçok yanlışın yapıldığı varlığın aşkın birliğinin (vahdet-i vücud) anlamı çıkar. Bu ilahi uçurum, bilinmek isteyen ve kendilerinde kendi bilgisinin nesnesi olmak için yaratıkları yaratan "gizli hazine"nin sırrını içinde barındırır. Bu ilahi varlığın kendini açığa vurması (revelation) bir üç dereceli ilahi tecelliler dizisi olarak gerçekleşir. Bu üç derecenin birincisi ancak ima yoluyla kendisinden bahsedilmesi mümkün olan ilahi Öz'ün kendi kendisine tecellisidir.