Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İslam Tasavvufunun Meseleleri

Erol Güngör

İslam Tasavvufunun Meseleleri Gönderileri

İslam Tasavvufunun Meseleleri kitaplarını, İslam Tasavvufunun Meseleleri sözleri ve alıntılarını, İslam Tasavvufunun Meseleleri yazarlarını, İslam Tasavvufunun Meseleleri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kutb
Şeyhlik müessesesinin veya tasavvuftaki hiyerarşinin bir başka kaynağı daha vardır ki, bu, İslam tasavvufunun ayrılmaz bir parçası olmaktan ziyade ona yabancı kaynaklardan yamanmış bir ilave hükmündedir. Buna göre görünmeyen alemin temsilcisi olan veliler bu dünyada oradan aldıkları bir misyonu (ilahi görevi) yerine getirmektedirler. Dünya onlara 'tevdi' edilmiştir ve bu görevin sahiplreir gizli bir hükümet halinde dünyayı idare ederler. En yukarıda'kutb' denilen ve mertebesi en yüksek olan bir veli vardır. O, dünyanın mihveridir, yani dünya onun üzerinde (onun iradesine göre) döner. Ondan sonra derece derece daha alt kademelerdeki veliler4 gelir. Bunlar yaşayan şahsiyetlerdir, fakat dışarıdan bir kimse onların ilahi görevlerini bilmez. Bizim sıradan bir insan diye gördüğümüz bir kimse pekala zamanın 'kutb'u olabilir. 4. 'Hall ve akde kaadir ve İlahi saltanatın memuru olanlardan üçyüz tanesi ahyar, kırk tanesi abdal, yedisi ebrar, dördü evlad, üçü nukaba, ve biri kutb veya gavs'tır. bunların cümlesi birbirlerini tanır ve birbirlerinin rızası olmadan hareket etmezler' Hucviri, a.g.e.
Ebedi Felsefe
Gazali'de tasavvuf, Kur'an ve Sünnet'in getirdiği hakikati sübjektif tecrübe halinde yaşamanın bir yolu idi; Muhyiddin'de Kur'an ve Sünnet hakikatin ancak bir parçasıdır ve sufi kendi başına hakikate erebilen insandır. Nitekim Muhyiddin'in İslam'a bakışı yirminci yüsyılda 'ebedi felsefe' denen görüşe mensup batılı mütefekkirlerin bakışına benzemektedir. Bunlara göre ilahi hakikat tarihin çeşitli devrelerinde çeşitli yerlerde, muhtelif kimseler tarafından tebliğ edilmiştir. Hazret-i Muhammed'in tebliği hakikattir, ama mesela Buda'nın, Konfüçyüs'ün vb. tebliğleri de hakikattir.
Reklam
Zerdüşt - Zındık
Suhreverdi İslam'ın en ciddi rakiplerinden biri sayılan Zerdüşt (Zındık) dininden aldığı temaları Müslüman cemaat arasında yaymaya çalıştı, başaramadı.
Suhreverdi
Filozof olarak tasavvufu bir felsefi sistem -tam Gazali'nin aksine- haline getirme yolunda ilk ciddi teşebbüs Suhreverdi'ye aittir. 1191'de halep'de eyyübi hükümdarının emriyle idam edildiği için 'maktül' veya 'şehit' lakabıyla anılan Suhreverdi, Plotinus'un sudür (emanation) teorisinden hareket ederek varlık kademeleri hakkında yeni bir görüş getirmiştir.
İlm-i tasavvuf
Sufiler fıkıhçıların yolunu beğenmiyorlardı, bunun için İslam'ı asıl kendilerinin doğru anladığını ve uyguladığını iddia ederk 'ilm-i tasavvuf' diye yeni bir ilim sahası13 icad ettiler. 13. İslam müellifleri ihtisas gerektiren her bilgi sahasına ilim adı veriyorlardı.
sufi
Sufi isminin kaynağı olan suf (kaba yün kumaş) da bunların kıyafetleri olmalıdır. Suf böylece dünya hayatına kıymet vermeyişin bir sembolü olmuştur.
Reklam
Brahman ruha sorar: 'Kimsin sen?' Cevap: 'Sensin, yani ben'im'. Evrensel varlık artık bir nesne gibi tanınmıyor, 'ben' ile ayni oluyor.
Matematik
Pitagoras bu dinde çok büyük yer tutan 'tasfiye' (pasification) üzerinde duruyor ve ruhu en iyi temizleyen şeyin ilim, özellikle matematik olduğunu söylüyor.
Dünya ebedidir ve onun yaratılmasına sebep Tanrı'nın 'iyi'liğidir.11 11. Eflatun'da Tanrı'nın en yüce 'iyi' olduğu bilinir. Maamafih Eflatun'da 'iyi', ruh değil, surettir (form). Tanrının dünyaya iyi idesine göre şekil verdiğini düşünürsek, iyi, Tanrı'nın da üstünde demektir.
Tabiat tıpkı Delf'teki Tanrı gibidir; ne kendini tamamen açığa vurur, ne saklar, ancak bir işaretle gösterir.
Reklam
Pitagoras
Pitagor ruhun ölümsüzlüğüne ve dolayısiyle dünyanın ebediliğine inanıyor, bu ebedi dünyanın duyu organlarıyla değil, ancak zihinle kavranabileceğini söylüyordu. Duyular-dışı alemin mevcudiyeti, duyular dünyasının gerçek değil hayal olduğu ve gerçek alemin duyulardan başka vasıtalarla kavranabileceği fikri Yunan felsefesine Pitagoras'la girmiş, Parmenides ve Empedokles ile gelişmiş, Eflatun'da ise en sistemli şeklini almıştır.
Pitagoras
Diyonizos dininde ruhun mahiyeti ferdi olmaktan ziyade; bu adeta bir kabile ruhu idi ve fertler vasıtasiyle tezahür etmekle birlikte onlardan fazla birşey ifade ediyordu. Bu itibarla Diyonizos dininin mensupları müşterek bir ruhun parçalarını taşımış olmakla birbirine yakınlık ve bağlılık duyuyorlar, ruhun birliği cemaat arasında bir birlik getiriyordu. Pitagoras bu grup ruhu anlayışını muhafaza etti. Muhtemelen grup ruhunun kendi şahsında bir bedene kavuştuğunu kabul ediyordu. Kurduğu tarikat içinde her türlü ferdi çıkışın şüphe ile karşılanması, yapılan matematik keşiflerinin hiçbir şahsi isme bağlanmaması bunu gösteriyor. Pitagoras'tan 'Üstad' veya 'O' diye bahsediliyordu. O öldükten sonra, temsil ettiği grup ruhu müridleinin logos'u (kelam) olarak devam etti. Pitagorcular üstadlarının -ölümünden sonra- Tanrı'nın (Apollo) oğlu hatta bizzat Tanrı (Apollon Hyberoreios) olduğuna inanmışlardı.
Pitagoras
İşte bugünkü bilgimize göre, mistik düşünce bir bilgi metodu olarak Yunan felsefesine Pitagoras vasıtasıyla girmiştir ve Pitagoras Orfik dinin başlıca reformcusu olarak bilinir.
Orfeus
Nitekim Baküs ayininde coşup kendinden geçmeyi ifade eden kelime, Tanrı'nın insana hülul etmesi, insan ile Tanrı'nın bir olması manasına geliyordu. Baküs dininin en önemli şahsiyetlerinden biri, Tanrı mı yoksa insan mı olduğu pek anlaşılmayan Orfeus'tur. Onunla birlikte bu dinde önemli bir reform yapıldığı görülüyor ki, reformun temel unsuru şarap içerek kendinden geçme yerine, zühd sarhoşluğunun gelmesidir. Orfeus dinin mensupları şarabı sadece sembol olarak kullşanıyorlar, Tanrı ile bir olmanın verdiği sarhoşluğu arıyorlardı. Onlara göre insanın ilahi bir menşei vardı; insan bu dünyaya değil yıldızlar dünyasına aittir. insanın ruhu konusunda da Yunanlılar'a yepyeni bir anlayış getirmişlerdi. Ruh artık eskiden zannedildiği gibi insanın şeffaf bir kopyesi değildi, insanın bedenine hapsolmuş ilahi bir varlıktı. Ruh dünyada bedene girmekle bir çeşit ceza çekiyordu; fakat bu cezanın daha da kötüsü ruhun insandan sonra bir hayvan veya bitki bedenine bürünmesiydi. Böylece daha korkunç cezalara müstahak olabilirdi. İşte Orfus dini insan ruhunu bu devamlı 'doğu çarkı'ndan kurtarmak ve ilahi menşeine geri götürmek, yani Allah'a kavuşturmak gayesini güdüyordu.
Pitagoras bir tarikat kurmuştu ve orada müridlerine bu dünyanın geçici ve aldatıcı olduğunu, ruhun burada hapishane hayatı yaşadığını, ancak -görünmeyen- bir Tanrı ile mistik bir birlik kurmak sayesinde ruhun kurtulacağını öğretiyordu.
191 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.