Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

İslam Tasavvufunun Meseleleri

Erol Güngör

İslam Tasavvufunun Meseleleri Gönderileri

İslam Tasavvufunun Meseleleri kitaplarını, İslam Tasavvufunun Meseleleri sözleri ve alıntılarını, İslam Tasavvufunun Meseleleri yazarlarını, İslam Tasavvufunun Meseleleri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Üç sınıf insan vardır. Ulemâ, Ümerâ ve Fukarâ. (Yani âlimler, idâreciler ve dervişler.) Ulemâ ifsâd olunca din gider, ümerâ bozulunca geçim bozulur, dervişler bozulunca ahlâk gider. Ulemâyı bozan hırstır, ümerâyı bozan adâletsizliktir, fukarâyı bozan riyâdır. Şu halde ümerâ ulemâya sırt çevirince bozulur, ulemâ ümerânın emrine girince bozulur, fukarâ da gösteriş yapınca bozulur.
Sayfa 157Kitabı okudu
"Metafizik, düşünce vasıtasıyla dünyayı bütün halinde kavrama teşebbüsüdür. Bu teşebbüs iki ferdî beşerî temâyülün kâh birleşmesi, kâh ihtilâfıyla gelişmiştir ki, bunlardan biri mistisizm, diğeri ilimdir. Bazı insanlar bunlardan biri ile büyük olmuşlardır, bazıları da diğeri ile. Ama en büyükleri her ikisini birleştirenlerdir".
İslam Tasavvufunun Meseleleri
İslam Tasavvufunun Meseleleri
Reklam
Şaraba Övgü
Bırak kendi için ağlasın, hayatı boşuna geçmiş O şarabı az veya çok tadmadan giden İbni Farid
Tarikatlerin 19. yüzyıldan itibaren bozulması cemiyetteki genel bozulmanın tasavvuf sahasına da aksetmesinden başka bir şey değildir.
İnsan burada kendi kendine bir yol bulamaz mı? Gazali hariç, bütün Sufi teorisyenleri mürşitsiz hakikate varmanın imkansız olduğunda müttefiktirler. Aslında Gazali de tasavvufa bir şeyhle girmiştir, fakat kitaplarında bir insanın kendi başına hakikati bulabileceğinden bahsetmiştir.
Reklam
Gazali'ye göre tasavvuf, dinin hakikatlerine nüfuz edebilmek için tutulacak en iyi yoldur.
Mutasıvvaflar hiçbir zaman dini bizim anladığımız manada bir ilim konusu olarak görmemişler, dinin ancak yaşandığı zaman bir manası olabileceğini söylemişlerdir. Fıkıhçının şekilciliği ile mutasavvıffın hissi hayatı arasında görülen tezat daha sonra zahir ilmi batın ilmi diye bir kutuplaşmaya yol açacaktır.
224 syf.
·
Puan vermedi
·
4 günde okudu
Bakış açısı bozuk. Bir kere isimlendirme yanlış; İslam mistisizmi. İlk kırk sayfa Hint felsefesi ve Yunan felsefesi var; saçmalık. 50. Sayfaya kadar devam ediyor saçmalık, yahudi, Hristiyan, Yunan, İran, Roma, Hint dünyadaki bütün saçmalıkları Tasavvufu yazmak için kullanmış. Tasavvuf sözde İran menşeliymis. Bütün Hristiyan araştırmacılar öyle
İslam Tasavvufunun Meseleleri
İslam Tasavvufunun MeseleleriErol Güngör · Ötüken Neşriyat · 1996121 okunma
Tasavvuf, dini sadece kaideler olarak almayıp onun deruni manasına nüfuz etmeye çalışmak ve dolayısıyla manevi hayatı maddi hayata üstün kılmak, Allah'la kul arasındaki münasebeti iyice derunileştirmek şeklinde alınırsa, İslam ile tasavvuf hemen hemen aynı manaya gelir. Nitekim hicretin ilk üç asrında gördüğümüz başlıca mutasavvıfların esas karakteri bu olmuştu.
Reklam
Tasavvuf, İslam dininin belli bir yorumudur. Bazı müslümanlar hicretin 2. ve 3. asırlarından itibaren özellikle fıkıhçıların şekilci yorumları ile mutezilenin rasyonalist yorumu karşısında, bunlardan farklı bir din anlayışı ortaya atmışlar, önce kendi hayat tarzlarıyla gerçekleştirdikleri bu anlayış, sonraları teorik bir yapı kazanmış, hatta teşkilatlanmıştır. Tasavvufi dini anlayışın belirgin vasıfları Kur'an ve sünnette zahirden ziyade batına önem vermektir.
Dokuzuncu, onuncu ve onbirinci yüzyıllarda mu'tezilenin rasyonalizmi yanında, helenistik felsefenin tesiri altında gelişen felasife hareketi de hadis ehlinin başlıca hedeflerinden birini teşkil ediyordu. Gerçekten, filozofların hiçbiri İslamiyet'i açıkça reddetmemekle birlikte, bunların dine bağlılıkları çok şüpheliydi. İlk filozoflardan Ebu isa El-Verrak (ö. 885) zındık ilan edilmiştir. İbni Ravendi (ö. 993) peygamberleri sihirbaz ve büyücülere benzetiyor ve kendisi de akıl tarafını tutuyordu. Nitekim İbnü'l-Cevzi onu Ebu Hayyan Tevhidi ve Ma'arri ile birlikte 'Üç büyük zındık' arasında sayıyor, Ebu Bekr Razi (935) ise saadetin dinde değil, felsefede olduğunu söylemiştir. Ona göre peygamberler basit birer hokkabazdan ibaret olup değersiz kitaplar getirmişlerdi, halbuki Sokrat ve Eflatun'un felsefeleri saadete götürecek gerçek hikmeti temsil etmekteydi.
Sayfa 149Kitabı okudu
Tarihi - Sosyolojik Manzara
Tasavvufun esas itibariyle dünyadan bir çekilme ve başka alemlerde saadet arama olduğunu düşünenler, bu hareketin yaşanan hayattaki tatminsizlikler son haddine çıktığı zamanlarda geliştiğini ileri sürmektedirler. Ayni görüşün bir benzerini, fakat çok farklı bir gerekçe ile, İbni Teymiye1 de ileri sürmüş ve sufi hareketinin deccalın müjdecisi olduğunu, Moğol istilasının bunlar dolayısiyle gelmiş bir ceza olduğunu iddia etmişti. Daha sonraki müellifler onun bu fikrini sistemli bir sosyolojik izah haline getirmişler, İslam dünyasında tasavvuf hareketlerinin Moğol istilası ve ondan sonraki büyük durgunluk ve bezginlikle paralel olduğunu söyleyerek, bu birincisini ikincisinin sebebi saymışlardır. Maamafih bu türlü izahlar sadece İslam tasavvufu sahasında kalmış değildir; Batı dünyasındaki mistik cereyanlarla siyasi-sosyal çöküş ve dağılma arasında çok sıkı bir münasebet görenler olmuştur. Her iki halde de ileri sürülen ortak iddiaya göre, büyük medeniyetlerin dağılma devirlerinde dünya hayatı insanlar için çekilmez bir hale gelmekte, maddi sefaletlerin yanısıra manevi bakımdan da tatmin bulamıyan, huzursuz kalpler kendilerine başka bir dünyada kurtuluş ve huzur aramaktadırlar. Böyle zamanlarda ilk akla gelen soru dünya hayatının gerçekliğidir. Yaşanan ıstırapların yegane gerçek olduğunu kabul etmek ruha hiçbir teselli vermez, çünkü bu gerçek katlanılabilecek gibi değildir. Fakat dünyada olupbitenlerin geçici veya hayali olduğu, asıl gerçeğin hiç de mükemmel olamayan bir yansımasından ibaret bulunduğu fikri kolayca kabul edilebilir.
1. Mecmuatür-Resail, cilt 2. Mısır, 1923.Kitabı okudu
Mistisizm bazı insanlarda görülen bir temayüldür ki, bu türlü insanlar birtakım tereddütler, tezatlar hatta organik bozukluklarla malüldürler. Şahsiyetlerinin (veya benliklerinin) bozulmuş dengesini dinde düzeltmeye çalışırlar, çünkü orada sosyla olanla ferdi olan tam bir denge içindedir. Fakat daha sonra bunlar normal müminlerde bulunan Tanrı sevgisini aşarak bir 'ittihad' mertebesine ulaşmaya başlarlar. Böyle olunca mistik, ferdi varlığını sosyal varlığından gitgide ayırır, münzevi bir hayat yaşamaya başlar. Bütün duygularını, kendini rahatsız eden bütün fikirlerini siler; zira ortada cemiyet kalmayınca bu duygu ve düşüncelerin verdiği rahatsızlık da sözkonusu olmaz. Bu gayrişuuri huzur halinde mistik belirsiz, sisli, bulanık bir hal-i hazır içinde uyuşur kalır.
Kapımızı çalan adam pek ala Hızır aleyhisselam olabilir; karşılaştığımız, görüştüğümüz insanlar arasında kimlerin veli olduklarını hiç bilemeyiz. Hatta içimize doğan şeylerin Rabbani birer ilham olması pekala mümkündür. Tanrı her an yanıbaşımızda, her an bizimle meşguldür.
191 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.