İslamın Bugünkü Meseleleri

Erol Güngör

İslamın Bugünkü Meseleleri Gönderileri

İslamın Bugünkü Meseleleri kitaplarını, İslamın Bugünkü Meseleleri sözleri ve alıntılarını, İslamın Bugünkü Meseleleri yazarlarını, İslamın Bugünkü Meseleleri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"İslâm Hukuku ve Hukuk Fakülteleri..."
… Hukukçular arasında İslâm hukukuna karşı çıkışlar, objektif olmaktan çok duygusal bir muhteva taşımaktadır. Başka türlüsü zaten beklenemezdi, çünkü meselâ Türkiye'de hukuk tahsilinin müfredatı içinde İslâm hukukunun hiçbir şekilde -hücum maksadına hizmet ettiği zamanlar dışında- yeri yoktur ve hukuk fakültelerinden mezun olanların çoğu İslâm hukuku denince "dört kadınla evlenme" vs gibi son derece ilkel şeyleri düşünmektedir...
Sayfa 110Kitabı okudu
"Hukuk ve Ahlâk Birbirinden Ayrılabilir mi?.."
… Müslümanlarda hukuk ile ahlâk birbirinden ayrılabilecek şeyler değildir; halbuki Batı'nın laik hukuk sistemleri bu ikisi arasındaki bâzı münasebetleri kabul etmekle birlikte esasta ayrılığa dayanmaktadır. Hukuk-ahlâk ayrılığı, hukuk sisteminin ferdî vicdanlara daha zayıf bir şekilde aksetmesine yol açabilir. Çünkü ahlâk kaideleriyle hukuk kaideleri arasındaki başlıca farklardan biri birincilerin şahsi samimî inancına dayanmalarına karşılık ikincilerde bu inancın pek az görülmesidir. Ahlâka uygun hareket eden insan yaptığı işin doğru olduğuna inanmıştır, kanuna uyan insanın böyle olması gerekmez. Ahlâkta samimî inanç esastır, bu yüzden meselâ amcasının mirasına kavuşmak için ona hoş görünen insan ahlâka uygun davranmış sayılmaz, ama kanunlara uyanın hangi sebeplerle uyduğu araştırılmaz, uymuş olması yeter. Bu yüzden kanunlar çok defa kimin hakkını koruduğu belli olmayan keyfî ve zorlayıcı birer kaide şeklinde görülmektedir. Düzenleyici cinsten (trafik kanunu gibi) kanunlar için bu türlü endişe fazla söz konusu olamaz, ama medenî hukuk ve cezâ hukuku gibi sâhalarda İslâm ahlâkının göz önünde tutulmaması sosyal vicdanla hukuk arasında sürtüşmeler yol açmaktadır. eğer lâik hukuk kaideleriyle uzlaşan bir lâik ahlâk kurabilseydi bu sürtüşmenin ortadan kaldırılması -hiç değilse teorik plânda- mümkün olurdu, ama lâik ahlâk şimdilik gerçekleşmesi şüpheli bir idealden ibaret bulunmaktadır...
Sayfa 108Kitabı okudu
Reklam
"Batı'da, Sanat-Edebiyat ve Hristiyanlık ilişkisi..."
… Batı'da sanat ve edebiyat Hristiyanlık dışında, hattâ ona karşı çıkan örnekleri de elbette vardır. Fakat bunlar bile Hristiyan kültüründen ayırt edilerek anlaşılamayacak derecede o kültürle iç içedir. O kadar ki, din aleyhine ve ilim adına yapılan bir takım çıkışların bile Hristiyanlığın şuurlara yerleştirdiği şemalardan kurtulamadığı görülür. Nitekim Marks'ın sosyal tekâmül tezi Hristiyanlığın insan ve cemiyet hakkında verdiği tarihî şemanın başka bir muhtevaya uygulanmasından ibarettir. Hristiyanlıkta insan önce cennette iken sonradan dünya hayatının ıstıraplarına mahkûm olmuştur, fakat doğru yolu tuttuğu takdirde yine ilk cennete dönecektir. Marks'ın sisteminde de insanlığın başlangıcı komünist cenneti iken bu düzen bozulmuş ve iktisadî-sosyal sefâletler ortaya çıkmıştır. İnsanlığın sonu yine komünizme dönerek kaybedilen cennete kavuşmak olacaktır...
"Marksistlerimiz..."
… Yine ilericilik ve modernliğin yaldızlı etiketini taşımakla birlikte bu modernizmi çok belirli bir şekilde yorumlayan ikinci taklid hareketi ise Marksist edebiyat cereyanıdır. tıpkı Egzistansiyalizm gibi Marksizm de Batı'da belli bir fikir ortamında gelişmişti. Batı'da bu cereyânın gerek fikir, gerek edebiyat olarak kıymetli örnekleri bulunduğu hâlde Türkiye'de Marksist edebiyat zengin düşmanlığı, cinsî serbestlik, savaş ve ordu aleyhtarlığı, din düşmanlığı gibi doğrudan doğruya Marksizm'in ayırt edici özelliği olmayan ilkel temalar hâlinde kalmıştır. Marksistlerimizin büyük bir çoğunluğu birer "kötü komünist" olmaktan kurtulamamışlardır. Batı'dan aktarılmaya çalışılan Hümanizm ise yine bir grup Marksist ile bir grup klâsik çağ hayranı arasında hem şeklini, hem muhtevasını kaybetmiş bulunuyor. Birinciler insanlık idealine ulaşmanın insanların yarısını boğazlatmakla gerçekleşeceğine inanıyorlar, ikinciler ise klâsik çağ Yunan mitolojisinin evrensel beşerî değerlerin gerçek kaynağı olduğunu düşünüyorlar...
Sayfa 119Kitabı okudu
"Muzahrafât!.."
… Batı kültürünün tesiri ile ve o çerçevede sayılmak üzere yazılmış eserlerde iki ana istikamet görülüyor. Bunlardan biri genel olarak "ilerici" ve "modern" sayılan temaları işleyen eserlerin yoludur ki, bunlar Türkiye'de kendini Avrupalı olarak gören, Avrupalı gibi görünerek şöhret ve itibar kazanmak isteyenler tarafından tercih edilmiştir. Bunlar bilmedikleri bir dünyanın edebiyat formlarını kullanırken, kullandıkları formların içini hiçbir sistem içinde değer ifade etmeyen muzahrafâtla (trivialite, çerçöp) doldurmuşlardır. Kaynakları Batıda olduğu için, Batı için gerçek olmakla birlikte Türkiye için uzak, yabancı şeyleri birer şekil hâlinde aktarırlar. Yakın zamanda ortaya çıkmasıyla batması bir olan "bunalım edebiyatı" böyle bir muhtevasız özentinin tipik örneğidir. Batıdan belli bir cemiyet yapısının ve belli bir düşünce gidişinin sonucu olarak ortaya çıkmış bulunan egzistansiyalist sanatın bambaşka bir ülkede, bambaşka problemler ve düşünceler ortasında aşılanmaya çalışılması bir gevezelik dalgası halinde geçip gitti...
Sayfa 119Kitabı okudu
"İki Arada bir Derede!.."
… Şimdi Türkiye'de ortak bir kültür yoktur. Türkiye henüz belli bir medeniyet dairesinin üyesi de olmuş değildir. Cumhuriyet devrinin siyasî iktidar kadroları Türkiye'nin artık İslâm medeniyetinde kalamayacağını, Batı'ya süratle katılması gerektiğini düşünmüşler ve bu yüzden İslâm kültürünün kaynaklarını -hiç değilse resmî müesseselerde- kaldırmışlardı. Bu uygulamanın bir dereceye kadar başarılı olduğu söylenebilir; ancak aynı kadronun Batılı olma gayreti de tıpkı İslâm'dan çıkma hareketi gibi ancak bir dereceye kadar başarılı olmuş bulunuyor. Basitçe söyleyecek olursak, Türkiye şimdi Batı kültürüne girememiş, İslâm kültüründe kalamamıştır. Bir medeniyeti ve homojen bir kültürü olmadığı için, edebiyatının da bir kaynağı yoktur. Türkiye'de özellikle uydurma dil cereyanının başlangıcından bu yana meydana getirilmiş edebiyat eserlerini belirli bir kültür içine yerleştirilmesi, yani "teşhis edilebilmesi" âdeta imkânsızdır. Bu hüviyetsizlik hem solda sayılan, hem de sağda kabul edilen eserlerin çoğunluğu için ortak bir özellik hâlindedir...
Sayfa 118Kitabı okudu
Reklam
198 öğeden 131 ile 140 arasındakiler gösteriliyor.