Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İslam'ın Hukuk İlmine Katkıları

Muhammed Hamidullah

İslam'ın Hukuk İlmine Katkıları Gönderileri

İslam'ın Hukuk İlmine Katkıları kitaplarını, İslam'ın Hukuk İlmine Katkıları sözleri ve alıntılarını, İslam'ın Hukuk İlmine Katkıları yazarlarını, İslam'ın Hukuk İlmine Katkıları yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Tarih gösteriyor ki bu hukuk Medine vahasında yeni oluşmaya başlayan topluluğa kâfi geleiği gibi, bu topluluk, Atlantik'ten Pasifik'e kadar hükümran olduğu zaman da kâfi gelmiştir.
Sayfa 151 - Beyan YayınlarıKitabı okudu
257. İslâmda hususî-şahsi harp yoktur; harbi yalnız merkezi hükümet ilân edip açabilir ve harbi sona erdirecek de odur. 258. Peygamberin (S.A.) bir hadîsi vardır: "Kılıç bütün günahları siler, fakat borçları affettirmez." Birkaç misal bu sözün kap sama alanını canlı surette izah eder: Hicretten hemen önceki günlerde, hayatına karşı bir
Sayfa 170
Reklam
245. Sefirler, yalnız saygı ve misafirperverlikle karşılanmazlar, he diye de alırlar. Ölüm döşeğinde, Hz. Peygamber'in (S.A.) vasiyyetlerinden biri şöyle idi: "Benim yaptığım gibi elçileri hediyelerle mükâfatlandırınız." Yabancı memleket saraylarında, kendilerine verilen hediyeleri, müslüman sefirin kendisi için alıkoyup koyamayacağı meselesi zaman ve mekâna göre çeşitli tatbikata konu olmuştur. Bir defa Hz.. Ömer'in zevcesi, İstanbul'a giden Müslüman sefirle Bizans imparatoriçesine gizlice hediye gönderdi. Müslüman sefir de, daha değerli bir he diye ile döndü. Hz. Ömer, bunu haber alınca, hediyeye beytülmal namına el koydu ve zevcesine, Bizans'a göndermiş olduğu hediyenin bedelini ödedi. Diğer bir vaka da Hz. Peygamber (S.A.) zamanında oldu. Gönderdiği sefir, imparatordan kendi sine hediyeler getirince, Hz. Peygamber (S. A.) onların yarısını, sefirine verdi. 246. Daha Hz. Peygamber (S.A.) zamanında Medine'de bir merasim şefi (protokol memuru) vardı ve elçilere, kabul sırasında nasıl hareket edileceğini izah ederdi. el-Markîzî şöyle der: "Heyetler geldiği zaman, Hz. Peygamber (S.A.) en iyi elbiselerini giyerdi ve ashabına da öyle yapmalarını tembih ederdi." Bir defa Heraklius'un sefiri, halife Hz. Ömer'i alelade bir yerde uyur halde buldu. Bu, daha sonraları Bağdat'taki Abbasî halifesi Muktedir'in ihtişamıyla ne büyük bir tezaddı. Hatib'in "Tarih-i Bagdad"ından bu sonuncu durum üzerine bazı teferruatı öğrenmiş oluyoruz. Fakat Evhadî'nin Zehâir adlı eserinde daha çok tafsilât vardır.
Sayfa 164
Peygamber (S.A.) zamanında, kitlece dine giriş ve gönül rızasıyla İslâm devletine iltihak, en ziyade yaygın olan şekildi. Şunu hatırlat mak faydalı olur ki, Hicretten vefatına kadar, on senelik siyasi hayatında Hz. Peygamber, bu işe Medine şehrinin sadece bir kısmına hâkimiyetle başlamış olmakla beraber, irtihal buyurdukları zaman halifelerine miras olarak 3 milyon kilometre kare bir alanı, yâni bütün Arabistan yarımadasını, Irak ve Filistin'in güney kısımlarını miras olarak bırakmıştır. On senede 3 milyon km. kare, günde, ortalama 821 km. kare eder. Bu fütuhat ve yayılmada, düşman karşısında, ayda takriben 3 kişi şehit edilmiş bulunuyordu. Şüphe yok ki, bütün bu bölgelerde o sırada milyonlarca insan oturmaktaydı.
Sayfa 158
alimlerin devletler hukukuna verdiği önem
Ebu Hanife, Emevilerin sın dönemlerinde yaşadı. Abbasilerin ilk döneminde hicri 150'de vefat etti. Emevilerin aleyhine idi. Biraz daha emniyetli gördüğü Hicaz mıntıkasına gitti. Bu dönemde onun Medine'de Iman Malik'le devletler hukuku mevzuunda fikir alışverişinde bulunduğunu görüyoruz. Imam Malik, dahili savaşı caiz görmüyordu. Ebû Hanife'yle Imam Malik, yatsı namazından sonra bütün gece bu mevzuu görüştüler. Sabah namazından sonra kuşluk namazına kadar da aynı konu üzerinde görüşmeye devam ettiler. 211. Böylece İslâm alimlerinin devletler hukuku mevzularını teferruatıyla işlediklerini görüyoruz. Ebu Hanife, kendisi bu mevzuda eser yazmakla yetinmemiş aynı zamanda talebelerine de aynı konuda geniş bilgi vermeye çalışmıştır. Onun talebeleri arasında pek çoklarının bu mevzuda eser yazdıklarını görüyoruz. Meselâ Ebu Yusuf'un bu mevzuda bir risalesi vardır. İbrahim el-Fezarî'nin de aynı konuda bir eseri vardır. Yine Ebû Hanife'nin talebesi İmam Züfer'in de "Kitabu's-Siyer" adı altında bir kitabı vardır. Bunlardan daha çok İmam Muhammed bu mevzuyla ilgilenmiştir. Önce, Kitabu's-Siyer'is-Sagiri yazdı. Bundan sonra da Es-Siyerü'l-Kebir adıyla daha detaylı bir kitap te'lif etti. Imam Muhammed bu kitabı bitirmekle çok hacimli bir kitap vücuda getirmiş, bu kitabı bir arabaya yükleyerek halife Harun Reşid'e götürmüş ve ona takdim etmiştir. Halife çok memnun olmuş, kendi zamanında böyle bir eserin vücuda getirilmiş olmasından dolayı Allah'a hamdetmiştir.
Sayfa 142
Zulmeden devlete isyan hakkında alimlerin görüşleri
207. Başlangıçta devletler hukukuna dair bir ilim yoktu. Bu ilim sonradan siyer adı altında nasıl oluşmuştur?. Emeviler devrinde hükümete karşı bazı siyasi hareketler görüyoruz. Bunun sebebi Emevilerin kuvvet kullanmalarıdır. Hükümetin kuvvet kullanması yüzündendir ki, hükümete karşı olanlar kuvvete başvuruyorlardı. Hükümet de bunlara karşı
Sayfa 139
Reklam
hint, yunan ve yahudilere göre devletler arası savaş hukuku
196. Devletler hukuku müellifleri, özellikle Avrupa'li müellifler, kendi tarihlerinin başlangıcı olarak eski Yunan'ı görüyorlar ve devletler hukukunu eski Yunan'dan başlatıyorlar. Eski Yunanistan'da küçük site devletleri vardı. İki Yunan site devleti arasında bir savaş olduğunda bazı kaideler tatbik ediyorlardı. Eğer bir site
Sayfa 134
Peygamber'in meşhur bir hadisine göre, İslâm beş unsuru ihtiva eder: Çatı Allah'ın birliğine imandan gelmiştir, dört direk ise, namaz, oruç, hacc ve zekat55 (Islâm hükümetine ödenen vergiler) vazifeleridir. Insanın, Allah'a, bedeniyle olduğu kadar mallarıyla da kulluk etmesi gerektiğini göstermek, hukukçular için zor olmamıştı; namaz, oruç ve hacc nasıl birer bedeni ibadet ise, başkasının iyiliği için vergi ödemek de mallarımız vasıtasıyla yaptığımız bir ibadet(mali ibadet)tir. 55 Zekat, asla iyiliksever insanların takdirine bırakılmış bir sadaka değildir. Tarifesi ve tahsil devreleri belli bir vergidir. Nisab miktarına sahip olan kimse bundan muaf değildir ve hükümet, vermek istemeyenleri zorlamak için kuvvet kullanır. Ziraat mahsulleri, ticaret mallan, maden işletmeleri, otlaklardaki hayvan sürüleri ve biriktirilmiş paralar, zekat vergisinin başlıca mevzularıdır. Aynca, Peygamber ve Halifeler devrinde başkaca vergi yoktu, bütün vergiler "zekat" diye adlandırılıyordu; burada bahis konusu olan pekala vergidir.
Sayfa 124
167. Kur'an'ın, "iyi"yi ifade için "ma'ruf" terimini, "kötüyü ifade için de "münker" terimini kullandığını görmek, çok enteresan, hatta şaşırtıcıdır. Bu duruma göre "ma'ruf", kelimesi kelimesine, herkes tarafından bilinen ve öylece kabul edilen "iyi" manasına gelmektedir; "münker" ise, münasip olmadığı herkes tarafından bilinen ve öylece telakki edilen şeydir. Burada şaşırtıcı olan, keyfiliğin mevcut görülmemesidir. Kur'an, emrettiği her şeyin gerçeğe uygunluğunun, akıl tarafından, düşünen kafa tarafından kabul edileceği kanaatini verir görünmektedir.
Sayfa 119
129. Beşerî cemiyette kanun, hemen hemen cemiyetin kendisi kadar eski bir kurumdur. Bununla beraber, eskilerin (Yunan ve Roma), kanundan bağımsız olarak bir hukuk ilmini ancak nadiren düşünmüş oldukları dikkate şayandır. Kanunları ve hukukî teşkilatları dolayısiyle Romalılara kadîm dünyada bir şeref mevkii tanınması isabetlidir; fakat Romalıların hukuk ilmine ait bir eserini bilmiyorum. 130. Hukuk ilmine ait olmak üzere rastlıyabildiğim en eski eser İmam Şafiî'nin maruf Risale'sidir. Bu Arap yazar H. 150 yılında (miladi sekizinci asrın ortasında) doğmuştur. Kendisinden önce de güzîde Müslüman hukukçular vardı; sözgelimi Zeyd ibn Ali, Ebu Hanife, Malik ibn Enes bize İslâmî kanuna ait eserler bırakmışlardır; fakat hukuk ilmine ait ilk monografik eser, ancak Şafiî tarafından meydana getirilebilmiştir.
Sayfa 99
Reklam
"hiç kimse birinin ufacık beynine tapmamalı"
110. Şafiî tarafından Kur'an tefsiri tavsiye edilen Mukatil, bir Zeydi idi. Onun bu yaklaşımı akıl ile nakili birleştiren bir çığır sayılır. Kur'an ve Hadis konusunda, geleneksel ilimlerin aklileştirilmesi (Mutezililer ilk öncüler için söz konusu olan tehlikeleriyle beraber bunun ilk öncüleriydiler) ve bu farklı yorumların insanlar tarafından desteklenmesi için bilgilendirilmeleri gerekliydi. Ne kadar insan varsa o kadar da akıl vardır. Hiç kimse birinin ufacık beynine tapmamalı. Kendi fikirlerini formüle et, ama diğer insanların daha iyi fikirlerine de açık kapı bırak. Şafi bu hususta bir örnek teşkil etmektedir. Sıklıkla bir konuda iki ve bazen de üç görüş Şafiî'ye atfedilir. Bu gösteriyor ki o, diğer insanların delillerinin üstünlüğüne inanırsa kendi görüşünden dönmede tereddüt etmezdi.
Sayfa 89
96. Peygamber her şeyi bir noktada bırakıp gitti. Sonra geniş bir yayılma dönemi gelmiştir. Peygamberin vefatından sadece on beş yıl geçmişti ki, sahabeden oluşan ordular Kuzey Afrika'yı içine alarak İspanya'dan eski Amu Derya Çinine ulaşan üç kıtadaki toprağı kontrol altına aldılar. Bir sonraki on beş yıldan sonra toplum üç ana gruba (Sünni, Şii ve Harici) ayrıldı ve son on dört asır boyunca da bir daha birleşme olmadı. 97. Bousquet ve diğer araştırıcılar, kesin ayrılmalarına rağmen hukuk ekolünce oluşturulan hukuk külliyatının hakikaten benzer olması karşısında şaşırmışlardır, farklılıklar olsa da, aynı ekolün Üyeleri arasında olabilecek görüş ayrılıklarından daha çok değildir. Bousquet'ye göre, bu bir muammadır, nasıl oluyor da Müslümanlar sadece otuz yıl içerisinde hukuklarını tamamlayabiliyorlar, hem toplum fırkalara ve zıt fikirlere ayrıldıklarında, ilim adamları bu parçalanma öncesi mirastan kendi güncel ihtiyaçlarına ait yeterli malzeme bulabiliyordu ve fikri ayrılıklara ve fitne hareketlerine rağmen hukuk kurallarını değiştirme zaruretini hissetmiyor idi.20
Sayfa 84
Mesela, ilk yazılı anayasayı İslâm'ın meydana getirmiş olması, bilinen bir hakikattir.Bunun yanında, siyasetten tamamen ayrı bir şekilde, savaş ve barış hukuku yani Devletler Umumî Hukuku, tamamen bağımsız bir ilim dalı halinde yine İslâm hukuk çalışmaları içinde bir alan olarak ele alınmış ve esasları gösterilmiştir. Yine Müslümanların hukuk
Sayfa 55
44. Ebu Hanife'nin eserlerinden bir diğeri de Kitab-ul Arûs ismini taşır. İsminden eserin evlenme ile alakalı olduğu sanılabilir. Çünkü arus, gelin-damat demektir. Fakat bu ismin kitaba verilmesindeki amaç, eserin gelin gibi süslenmiş, özel meziyetlerinin bulunmasındandı. Bu kitap namaz hakkındaydı. Namazla ilgili tüm hükümleri, bu eserinde
Sayfa 48
İbnu Mukaffa, ikinci Abbasi halifesi Mansur zamanında, Kitâbu-s-sahabe adında bir risale yazıp halifeye gönderdi. Risale günümüze kadar gelmiş, defalarca basılmıştır. Risale, fakihlerle kadılar arasındaki görüş ihtilafına dairdi. Risalede kadılar arasındaki görüş farklılığının uzak Islam memleketleri arasında değil, aynı beldedeki kadılar arasında
Sayfa 40
Reklam
devletler hukuku hakkında
27. Acaba devletler arası hukuk konusunda İslâm ne diyor? Peygamber efendimiz devrinden bugüne kadar İslam, dünyayı iki kısımda mütalaa etmiştir, 1) Daru'l İslâm (İslâm Diyân), 2) Daru'l Küfr (Kafirler diyan). Fakat burada dikkati çeken husus, Islâm'in kafirler diyatı dediği Dar'ul Küfr için de devletler hukuku tespit etmiş
Sayfa 34
17. Çok mühim bir başka husus da şudur: En eski devirlerden beri insan cemiyetlerinde kanunlar ve hukuk kaideleri vardır. Fakat hukuk ilmi, her ülkenin kanun ve hukuk kaidelerine tatbik edilebilecek bir hukuk ilmi, İslâm'dan önce dünyanın hiç bir yerinde mevcut değildi. Bu ilmi, eski Yunan'da, Roma'da, Hindistan'da, Çin'de, Misar'da ve diğer memleketlerde, İslâm öncesinde bulamadım. Buna sadece İslâm'da görebiliyoruz. Meselâ hukuk kaidelerinin kaynakları nelerdir? Bu kaidelere, kanunlara neden boyun eğiyoruz? Bir hukuki meselede farklı iki hukuki esas karşısında hangisine göre ve nasıl hüküm verilir? Hakkında hüküm bulunmayan yeni bir hukuki mesele konusunda nasıl hüküm verebiliriz.? Bu ve benzeri konularla ilgili olarak bütün ülkelerin hukukuna uygulanabilir esasların İslâm'dan önce, dünyanın hiç bir yerinde bulunmadığını görüyoruz. Bu ilme, Fikah Usulü İlmi (Ilmu Usûli'l Fikh) diyoruz. İslâm'dan önce hiç bir yerde mevcut olmayan bu ilim, İslâm'ın ve Müslümanların malıdır. Başlı başına bu ilim, Müslümanların hukuk ilmine katkılarından sadece biridir.
Sayfa 28
38 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.