Yerin altında bir zindan,zindanda dört mahkum.Hepsinin anlatacak bir şeyi var.Tutkuyla,sevdayla,acıyla ,yalnızlıkla örülü hikayeler.Ve onları süsleyen masallar,efsaneler,öyküler ama daima bir sorgulama,felsefe...Altı satır satır çizilesi hep bir şölen havasında cümleler.
Başrolde ise İstanbul...Boynu süsleyen yakut bir gerdanlık gibi değerli,yedi tepeye nakşedilen bir tablo gibi güzel,ayağa takılan bir pranga gibi soğuk, paslı;yerin altındaki zindan gibi karanlık,hem gecekonduların hem lüks konutların kraliçesi,hem sefanın hem cefanın sultanı,her yönüyle en derininden İstanbul...
Doktor'un,Berber Kamo'nun,Küheylan Dayı'nın,Demirtay'ın birbirine karışan öykülerini keyifle okurken diğer taraftan insanın zalimliğinin en üst boyutunu,işkencenin soğuk ve karanlık yüzünü kanımız dona dona okuyoruz.Bazı satırları adeta boğazıma bir ip geçirilmiş hissiyle boğularak okudum.
Metinde kullanılan simgeler kuyular,kurtlar,gölgeler arasında bir beyaz köpek,zaman,saatler metni iyice zenginlestirmiş.
İstanbul gibi tüm zıtlıkları içinde barındıran metin içinde bulunduğu karanlığın yanısıra okuyucuya göz kırpan umutla da bir taraftan içimizi karartırken diğer taraftan yüreğimize hafif bir su serpmeyi de ihmal etmiyor.Türk edebiyatında okuduğum en güçlü metinlerden biri. Elimden birakamadan çok severek ve yüreğimde hissederek okudum.