Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İstanbul’u Bul Bana

Hulki Aktunç

İstanbul’u Bul Bana Sözleri ve Alıntıları

İstanbul’u Bul Bana sözleri ve alıntılarını, İstanbul’u Bul Bana kitap alıntılarını, İstanbul’u Bul Bana en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Cemal Süreya, 9 Ocak 1990 günü öldü. Cenazesini gül devşirir gibi sessizce kaldırdık. 11 Ocak 1990, öğle vakti, Şişli Camii'nin avlusu: Üzgün ve çağdaş Türkiye edebiyatı antolojisi. Mırıldanıyordum: Sanmasınlar inanmıyorum Elbet inanıyorum Tanrıya Herkesin kendi tanrısı var Sen ölünce ölüyor o da.
Dilimizin en sevdiğim eklerinden biri, şu - ce ,-ca sonekidir. İstanbul'un Çamlıca'sı, Kanlıca'sı, Sütlüce'si... İznik çevresinin (ki küçük Bizans'tı ve Ayasofya'cığı da yerli yerinde, I. ve II. Konsilleri anımsamakta) Çakırca'sı, Boyalıca'sı... Bu sonek, sevgi dolu bir azımsamayı açıklar ve adlandırır: Evet, nar ağaçları var, o acı mı acı turuncu çiçekler yeterince al basmamış olabilir çevreye: Buyrun, Narlıca... Somut nesnelerin isimleri de somut nesnelere dönüşür, giderek Çamlıca'nın "çam"... "-lı" eki...ve "-ca" ekinden oluştuğunu düşünmez olursunuz. Ama yine o somut nesneler kendi adından soyunmaya başladığını bir gün duyumsatır. Somut nesneye dönüşmüş ad, gramere geri dönmeye başlar; böylece, dramını da somut olarak ortaya koymayı başaracaktır...
Reklam
Men çe gûyem temburem çe gûyest. (Türkçesi "Ben ne söylüyorum, tamburum ne söylüyor?" olan Farsça deyim.)
Derler ki: Suyun özellikle düzensiz bir rejim gösterdiği ülkelerde, güçlü merkezi otoriteler doğmuştur. Osmanlı İmparatorluğu da buna bir örnektir. Bizde devlet eski, belediye yenidir; Avrupa ülkelerinde belediye eski, devlet yenidir. Derler ki: Bazı ülkelerde su, yokluğuyla hayatı, üretimi yok ederken, varlığıyla da sel olur boğar. Dolayısıyla, suyu düzenleyen, hayatı düzenler ve gerçek bir iktidar odağı oluşturur.
Kent sözcüğünü sever misiniz? Sevmezseniz, şehir kelimesini mi seversiniz? Bir yerde mi okudum, yoksa ben mi yazdımdı, anımsayamıyorum... Şehir bana İstanbul'u anlatır, kent ise Ankara'yı.Nedenini tartışıyorum kendi kendime. Örneğin, Taşkent şehir midir? Hollywood'un arabesk takıldığı sıralar çekilmiş bazı filmlerde görülen, tebeşirden yapılmış, Arap kubbeli, hurma ağaçlı, sözde masal yerleşmeleri kenttir bal gibi; onlara "ş" ve "h"nin hakkını vererek şehir demek kolay değil. Şehir, tarihtir, kent ise yeni bir türeyişi simgeler. Şehir, hikâyedir; kent, öyküdür. Ve evet, çünkü şehir kelimedir, kent sözcüktür.
Çayır Güzeli, çok güzel bir genç kızmış. Birisine âşık olmuş. Adam ölmüş. (Adam bunu terk etmiş.) (Adam bununla yatıp kalkmış, ama evliymiş başkasıyla.) (Askere gidip ölmüş.) (Hayır, veremden ölmüş.) Sonuç: Herkes yalnız kalabilir, büyük âşıklar asla. Çıldırıverirler.
Reklam
Benim inanlı ya da inansız olmam önemli değil, benlik sorun... Ama inananları derinden severim. Sayarım. Mahmut Baba Türbesi'ndeki mum ile Aya Yorgi'deki mum ışığı, iki ışığın benzerliğinden çok benzer birbirine.
El mes'ele fi batnü'ş şuur! Problem şuurun içindedir.
İnsan gücü, insan varlığının renkliliği ve zenginliği[nin] oluşturduğu uyumlu mozaik... Bu harç olmaksızın, büyük kentler kurulamaz. Bu harç, etkisini ve katkısını sürdürmezse kurulmuş büyük kentler yozlaşır, çöker, köyleşir. İnsanın "kendiliğinden" oluşturduğu anonim kent kültürü, temeldeki insan zenginliği yok oldukça, bireylerin "bilinçle" ürettiği kültürle beslenemez. Anonim kültür ile Birey-Üretimi-Kültür, birbirinin sine-qua-non'u, olmazsa olmazıdır. İki kültürün değişimleri, birbirini hem dolaysız hem dolaylı biçimde sürekli belirler. Dede Efendi'yi, Itrî'yi bütün İstanbul bilirdi. Günümüzün bir dehası saydığımız Yalçın Tura'yı dar bir çevre tanıyor. Sinan, çevre bilinci ve mimarinin kitlece tanınan büyüğüydü. Sedat Hakkı Eldem'i kim severek izleyebilmiştir? Muhteşem Matrakçı Nasuh, minyatüre güncel hayat gerçekliği ve işlevselliğini katan Osmanlı yaratıcılığının büyük adı olarak coğrafyalar arası çalışmıştı. Çallı sonrasında herhangi bir ressamımızın "aktüel" ün de kazandığını duydunuz mu? Cemal Süreya âşıkları, gün gelip Yahya Kemal tutkunlarının niceliğine varacak mı?
Çocukluğunu erkenden anlatmaya başlamış bir kuşaktanım; sık sık duyumsuyorum bunu. Doğrusu, 1940'larda doğanlar toplumumuzun, kentlerimizin olağanüstü değişimlerine tanık oldular. Bu tanıklık daha yaşlı kuşaklar için de söz konusu, ama 1940'larda doğanlar, İkinci Dünya Savaşı'nın ezici etkilerini 1960 dönemecini, 1971'i ve sonunda 1980'i hayatlarının en önemli evrelerinde yaşadılar: Çocukluk, ilkgençlik, gençlik ve olgunluk başlangıcı... Bunalımlar, bir tarihçenin "on yılları gibi görünüyor henüz, İstanbul'da yaşayanlarsa bu görkemli şehrin ağır ağır yok edilişini de gözlediler. Hem çevredoğasıyla, hem yapısal dokusuyla, hem insan özüyle.
19 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.