İstanbul’u Bul Bana

Hulki Aktunç

En Eski İstanbul’u Bul Bana Sözleri ve Alıntıları

En Eski İstanbul’u Bul Bana sözleri ve alıntılarını, en eski İstanbul’u Bul Bana kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İnsan gücü, insan varlığının renkliliği ve zenginliği[nin] oluşturduğu uyumlu mozaik... Bu harç olmaksızın, büyük kentler kurulamaz. Bu harç, etkisini ve katkısını sürdürmezse kurulmuş büyük kentler yozlaşır, çöker, köyleşir. İnsanın "kendiliğinden" oluşturduğu anonim kent kültürü, temeldeki insan zenginliği yok oldukça, bireylerin "bilinçle" ürettiği kültürle beslenemez. Anonim kültür ile Birey-Üretimi-Kültür, birbirinin sine-qua-non'u, olmazsa olmazıdır. İki kültürün değişimleri, birbirini hem dolaysız hem dolaylı biçimde sürekli belirler. Dede Efendi'yi, Itrî'yi bütün İstanbul bilirdi. Günümüzün bir dehası saydığımız Yalçın Tura'yı dar bir çevre tanıyor. Sinan, çevre bilinci ve mimarinin kitlece tanınan büyüğüydü. Sedat Hakkı Eldem'i kim severek izleyebilmiştir? Muhteşem Matrakçı Nasuh, minyatüre güncel hayat gerçekliği ve işlevselliğini katan Osmanlı yaratıcılığının büyük adı olarak coğrafyalar arası çalışmıştı. Çallı sonrasında herhangi bir ressamımızın "aktüel" ün de kazandığını duydunuz mu? Cemal Süreya âşıkları, gün gelip Yahya Kemal tutkunlarının niceliğine varacak mı?
Moda plajından çıkarsınız. Plajın hemen yanında ahşap bir ev. Alt katı kayıkhane. Zaman zaman sevecen, zaman zaman nemrut bir Karadenizli işletir o kayıkhaneyi. Yaz sıcağında el yıkamak ve serinlemek isterseniz, plajın üç adım yakınında bir su akar durur. Acıdır. Ama serindir. Kentin en kalabalık yerinde bir acı su kaynağı! Plaj, kapatıldı. Toprakla örtüldü. Denizi kararmıştı; leş gibi kokuyordu nicedir. O kıyılarda, mis gibi çalı karidesleri yaşardı. Peki kaynayan suya ne oldu? O serin su da kararmış mıydı? Hayır. Ne günahı vardı? Ne kaldı?
Reklam
Benim inanlı ya da inansız olmam önemli değil, benlik sorun... Ama inananları derinden severim. Sayarım. Mahmut Baba Türbesi'ndeki mum ile Aya Yorgi'deki mum ışığı, iki ışığın benzerliğinden çok benzer birbirine.
Çocukluğunu erkenden anlatmaya başlamış bir kuşaktanım; sık sık duyumsuyorum bunu. Doğrusu, 1940'larda doğanlar toplumumuzun, kentlerimizin olağanüstü değişimlerine tanık oldular. Bu tanıklık daha yaşlı kuşaklar için de söz konusu, ama 1940'larda doğanlar, İkinci Dünya Savaşı'nın ezici etkilerini 1960 dönemecini, 1971'i ve sonunda 1980'i hayatlarının en önemli evrelerinde yaşadılar: Çocukluk, ilkgençlik, gençlik ve olgunluk başlangıcı... Bunalımlar, bir tarihçenin "on yılları gibi görünüyor henüz, İstanbul'da yaşayanlarsa bu görkemli şehrin ağır ağır yok edilişini de gözlediler. Hem çevredoğasıyla, hem yapısal dokusuyla, hem insan özüyle.
Bir canlı; çalışa çalışa aldığı yaralar, o yaraların sömürücüsü olan kurtlar, kurtçuklar, ve saksağan. Ki, yavruyken dili kesilirse konuşmayı öğrenirmiş.
Evet, kent dokusu, kent dokusu, kent dokusu... ama insan dokusu, insan dokusu, insan dokusu! İkisini üreten birbiridir ve ikisini yok eden de birbiri!
Reklam
20 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.