Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İttihat Terakki'nin "Yemin"siz Kadınları

Sema Ok

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
KADINLAR GİZLİLİĞİ FARKEDİYOR. ≈))
Cemiyetin Manastır Şubesinin kurulması ve genişlemesinde büyük çaba veren Kazım Karabekir, anılarında bazen aksiliklerin de çıktığını yazar. Gizliliği fark eden Niyazi Bey’in eşidir:[3] “Alaylı Zabit Abdullah Efendi’nin yemin merasiminin Niyazi Bey’in evinde yapılması kararlaştırılmıştı. Bittikten sonra Niyazi Bey evinde yemin yapılmamasını istemiş ve nedenini şöyle açıklamıştı:’ Sizden aldığım önlükleri belime sarmıştım. Siyah peçeleri de ceplerime koymuştum. Bizim hanımı da gece uzak bir komşuya götürecektim. Ben önden merdiveni inerken bizimki arkadan bir şey çekerek bana bu sallanan kırmızı şey nedir? diye soruyor. Meğer örtünün ucu ceketimin altından sarkmış, bizim hanım da bunu yakalamış, merakla hem çekiyor, hem soruyor. Ne diyeceğimi bilemedim. Aklıma gelen ilk yalanı söyledim. Belim ağrıyordu, kışlada elime bu bayraklı bez geçti. Sıkıca sarmıştım ama nasıl çözülmüş bilmem dedim. Sonraki günlerde yeminleri Niyazi Bey’in evinde yapmadık.”
Sayfa 19 - PDF
Yönetim hangi hastalığı tedavi edecekti ve nasıl edecekti. Bu tür idari düzen bozukluğunda ilk akla gelen tabi ki kemer sıkma politikası olacaktır. Ama baskıcı anlayış bu kemeri ekonomi kadar halkın da boğazına geçirmişti.
PDF
Reklam
Öylesine bir dönemdi ki, bazı kelimelerin kullanılması bile yasaklar kapsamındaydı. Buna en iyi örnek olarak “Yıldız”ı verebiliriz. Yıldız Osmanlı’da en çok rastlanan sözcüklerden biriydi ve tüm kahve, lokanta gibi yerlerin isimleri baskıcı rejim korkusundan “yaldız”a çevrilmişti. Tedirginlik ve polisiye baskı öylesine ürküntü vericiydi ki, edebiyatçılar eserlerinde gökteki yıldızdan bile söz edemez olmuşlardı. Özetle “yerden göğe kadar” Osmanlı’da “Yıldız” yok olmuştu. Telaffuzundan yazımına ve benzetmesine kadar padişah yönetiminin Yıldız Sarayı’ndan başka yıldızın olmadığı Dersaadet, şaşırtıcı ve güldürücü bir sistemi sürdürüyordu. ... Yasak kapsamına “Burun” girer mi?” Hem de nasıl… Girer ve adamın burnunu bir güzel sürterler. “Burun” padişahın kemerli burnunu hatırlattığından sakıncalı sözcüklerin başında geliyordu. Hüseyin Cahit Yalçın yaptığı bir çeviride coğrafi bir terim olarak geçen burun yerine, “karaların denizlere uzandığı kara parçası” olarak yazdığını belirtir. Kısa yazıp başı derde sokmaktansa uzun yazıp meseleyi anlatmak daha uygundur.
PDF
Hayriye Hanım için Talat Paşa değil, Bafralı Talat’tı.
“O benim sade kocam değil, anam abam, düşüncem, duygum her şeyimdi. Otuz altı milyon nüfuzlu bir imparatorluğun başında idi. Ama Ayasofya’da evimiz kira idi. Bir nazıra değil, orta halli mütevazı bir aile gibi kira vererek oturduk. Milyarlar ve milyarlarla oynadı. Fakat kursağına bir lokma, bir zerre haram girmedi. Belki inanmazsınız sadrazam iken bile yemeğini sefertası ile Bab-ı Ali’ye gönderirdim. Bir yere gitmesini, kimseden ikram görmesini istemezdi. Dahiliye Nazırı iken halktan biri gibi gizlice Balık Pazarına gider, fiyatları kontrol ederdi. Polisler bu arada onu bazen tanırlar, lakin huyunu bildikleri için yanına sokulmazlardı. Sabahları pek erken kalkardı. Çoğu zaman polislere görünmemek için arka kapıdan çıkıp giderdi. Evine bağlılığı da büyüktü. Evinde kalabildiği zamanlar en mesut, en neşeli zamanları idi. Bundan büyük zevki yoktu. Ben on senelik müşterek hayatımızda bir gün bile aramızda gürültü patırtı şöyle dursun, küçük bir anlaşmazlık, kırgınlık görmedim. İyi yemeğe meraklıydı. Ama içki içmezdi. Ben Paşa’nın ağzına alkol aldığını görmedim. Dindardı. ‘Yarın kandil çocuklar’ der ve hep beraber oruç tutardık. Her sabah abdestini alır, namazını kılar ve öyle işine giderdi."
Kaynaklarda Atatürk’e de uygulandı mı belirtilmez ama cemiyete üye olmak isteyen kişiyi oldukça teferruatlı bir yemin töreni beklerdi. Gözleri bağlanarak dolaştırılan namzet yemin edeceği eve getirilir, yemin odasına alınıp gözleri açıldığında sadece gözleri açıkta, tüm vücudu örtülü bir kişi ile karşılaşırdı. Ortadaki masada Kuran’ı Kerim ve bir tabanca bulunur, üye karşısındakinin söylediklerini eli masada olarak tekrarlar ve merasim üye numarasının söylenmesi ile son bulurdu.
Sayfa 14 - PDF
Cemal Paşa 150, Enver Paşa ise 152 numarada kayıtlıdır. Kazım Karabekir, Enver Paşa’nın rehberliğinde cemiyete girmişti (Cemiyete girebilmek için önce kayıt olan üyenin tavsiye etmesi gerekiyordu.). Ali Fuat Cebesoy 191, Cavit Bey (Daha sonra Maliye Nazırı) 295’nci üye idi. 1908 Şubat’ında ise Fethi Okyar’ın rehberliğinde Mustafa Kemal Atatürk de cemiyete dahil olacak ve 322 numaralı üyesi olacaktı.
Sayfa 13 - PDF
Reklam
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.