Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İttihat Terakki'nin "Yemin"siz Kadınları

Sema Ok

İttihat Terakki'nin "Yemin"siz Kadınları Sözleri ve Alıntıları

İttihat Terakki'nin "Yemin"siz Kadınları sözleri ve alıntılarını, İttihat Terakki'nin "Yemin"siz Kadınları kitap alıntılarını, İttihat Terakki'nin "Yemin"siz Kadınları en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ancak Selma Hanım çalışmalarına devam etmiş, İstanbul’un işgalinde Cemiyet-i Akvam’a(Bugünkü Birleşmiş Milletler) bir mektup göndererek şu bilgiyi vermişti: “İstanbul’un işgaline gerek Rusya’dan, gerek diğer ülkelerden hayli sığınmacı bu şehre gelmiştir. Bu arada fakirlik ve kadınlık adına utanılacak olaylar da artmıştır. Bu olay toplumu sarsmakta ve feci akıbete götürmektedir. Bu açıdan Cemiyet-i Akvam’ın harekete geçmesi gerekmektedir. ” Mektup dikkate alınmıştı. İstanbul’a gelen temsilciler Selma Hanım’ın haklı olduğunu göreceklerdi.
1908 yılına gelindiğinde İttihat ve Terakki Cemiyeti Kadınlar Şubesi’ne 40 kadın üye olmuştu.Tahsin Uzer’in annesi Hatice Hanım üyelerden biridir ve Uzer hatıralarında cemiyete girdikten sonraannesini de kayıt ettirdiğini belirtir
Reklam
Cemal Paşa Kuleli Askeri lisesinin ardından Mekteb-iHarbiye-i Şahane’yi ikincilikle ve teğmen rütbesi ile bitirmiş, askerlik yaşamı boyunca1 26 madalya ile onurlandırılmış bir komutandır
Enver Paşa da Mekteb-i Erkan-ıHarbiyye’yi birincilikle bitirmiş ve yüzbaşı rütbesi ile mezun olmuştur. O kendisi dağa çıkmamış, üstleri tarafından eşkıya takibi ile görevlendirilmiştir. Üstelik bu görevindeki başarısından dolayı binbaşı rütbesi almıştır.
“El tezgâhlarında asker aileleri çalıştırıldı, dokunan mallar orduya gönderildi. Fukaralar için aşevleri açıldı, İzmir’de her gün ortalama 10.000 fakire ekmek ve yemek verildi. Bunlar için çok küçük bir ücret alınıyordu. Haftada bir gün hoşaf bedava idi. Hilal semtinde umumi çamaşırhane açıldı. Burada yine üç buçuk ay içinde 11024 kadın işçi tarafından 263.778 parça fukara çamaşırı bedavayıkandı. Öksüzler Yurdu’nda 500 çocuğun maddi ve manevi ihtiyaçları karşılandı.”
Sami Paşazade tarafından “kadınlığın tacı” olarak nitelendirilen Selma Hanım Hilal-i Ahmer’in kurucuları arasında yer alıyor ve 5 yıl genel sekreterliğini yapıyordu.
Reklam
Müveddet Hanım, Selanik ile İstanbul arasında kuryelik yapan kadınlardan biridir. Manyasizade Refik Bey’in evinde kalması dedikodulara yol açmış, Refik Bey bunları önlemek için anlaşmalı evlilik yoluna gitmiş, yine de aranmaktan kurtulamamıştı. Annesi Zişan Hanım da kuryeler arasındaydı. Hürriyet mücadelesinin başladığını bildiren muhtıranın Fransızca basılması kararlaştırıldığında metni Baha Bey’e ulaştıran yine bir kadındı. Zişan Hanım..
Selma Hanım’ın ailesinde, İttihat ve Terakki döneminin önemli siyasi isimleri vardır. Babası ilk Osmanlı parlamentosunda görev alan Ali Rıza Bey’dir. Viyana’da diplomatlık yaptığı dönemlerde Avusturyalı bir hanım ile evlenmiş, eşi Müslüman olarak Naile adını almıştı. Selma Hanım bu evlilikten dünyaya gelmiş, diplomat bir babanın kızı olarak oldukça iyi bir eğitim almıştı. Sorbonne Üniversitesi’nde tahsil gören ilk Türk kızıydı. Ardından İstanbul’a dönmüş ve kadınların aydınlanması konusunda çabalar vermişti. Ağabeyi Ahmet RızaJöntürkler’in önemli isimlerinden biriydi ve Paris’e kaçmasıyla onun yanına gidecekti. Daha doğrusu kendini gizleyen bir kıyafetle İstanbul’dan Paris’e kaçmıştı.
KADINLAR GİZLİLİĞİ FARKEDİYOR. ≈))
Cemiyetin Manastır Şubesinin kurulması ve genişlemesinde büyük çaba veren Kazım Karabekir, anılarında bazen aksiliklerin de çıktığını yazar. Gizliliği fark eden Niyazi Bey’in eşidir:[3] “Alaylı Zabit Abdullah Efendi’nin yemin merasiminin Niyazi Bey’in evinde yapılması kararlaştırılmıştı. Bittikten sonra Niyazi Bey evinde yemin yapılmamasını istemiş ve nedenini şöyle açıklamıştı:’ Sizden aldığım önlükleri belime sarmıştım. Siyah peçeleri de ceplerime koymuştum. Bizim hanımı da gece uzak bir komşuya götürecektim. Ben önden merdiveni inerken bizimki arkadan bir şey çekerek bana bu sallanan kırmızı şey nedir? diye soruyor. Meğer örtünün ucu ceketimin altından sarkmış, bizim hanım da bunu yakalamış, merakla hem çekiyor, hem soruyor. Ne diyeceğimi bilemedim. Aklıma gelen ilk yalanı söyledim. Belim ağrıyordu, kışlada elime bu bayraklı bez geçti. Sıkıca sarmıştım ama nasıl çözülmüş bilmem dedim. Sonraki günlerde yeminleri Niyazi Bey’in evinde yapmadık.”
Sayfa 19 - PDF
Kızınız hafiyelerin göz hapsinde tuttuğu cemiyetin üyesi ile evli olacak. Zaman zaman yolda durdurularak aranacak. Bir anne olarak bu faaliyetlerin içinde yer alacaksınız ve yasak bir bildiriyi üzerinizde taşıyacaksınız. Döneme göre oldukça cesaret isteyen işlere kadınların da korkusuzca katıldığı görülecekti. Çünkü kadınlar da özgürlük istiyordu
Reklam
Yönetim hangi hastalığı tedavi edecekti ve nasıl edecekti. Bu tür idari düzen bozukluğunda ilk akla gelen tabi ki kemer sıkma politikası olacaktır. Ama baskıcı anlayış bu kemeri ekonomi kadar halkın da boğazına geçirmişti.
PDF
Kadınlar bu cesareti cemiyet üyeleri olan erkeklerden alıyordu. Çünkü cemiyet nizamnamelerde kadının özgürlüğüne, eğitimine önem veren maddelere de yer vermişti. Kız okullarının açılması öneriliyordu. Çok kısa bir zaman içinde de etkileri görülecekti. Örneğin 17 Aralık 1908 seçimlerinin ardından yapılan meclisin açılış töreninde kadınların birçoğu peçesizdir. 26 Temmuz 1908 günü ise Babıali’ye yürüyen 10.000 kişinin önderi yine bir kadındır
II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Meclis-i Mebusan toplantılarını izlemek için başvuruda bulunmuşlardı. Toplantıları izlemelerine izin verilmemesi halinde gösteri yapacaklarını ilgililere bildireceklerdi. Toplantılara ve törenlere katılan ilk kadın oluşumu “Osmanlı Kadınları İttihat Cemiyeti'dir.
Öylesine bir dönemdi ki, bazı kelimelerin kullanılması bile yasaklar kapsamındaydı. Buna en iyi örnek olarak “Yıldız”ı verebiliriz. Yıldız Osmanlı’da en çok rastlanan sözcüklerden biriydi ve tüm kahve, lokanta gibi yerlerin isimleri baskıcı rejim korkusundan “yaldız”a çevrilmişti. Tedirginlik ve polisiye baskı öylesine ürküntü vericiydi ki, edebiyatçılar eserlerinde gökteki yıldızdan bile söz edemez olmuşlardı. Özetle “yerden göğe kadar” Osmanlı’da “Yıldız” yok olmuştu. Telaffuzundan yazımına ve benzetmesine kadar padişah yönetiminin Yıldız Sarayı’ndan başka yıldızın olmadığı Dersaadet, şaşırtıcı ve güldürücü bir sistemi sürdürüyordu. ... Yasak kapsamına “Burun” girer mi?” Hem de nasıl… Girer ve adamın burnunu bir güzel sürterler. “Burun” padişahın kemerli burnunu hatırlattığından sakıncalı sözcüklerin başında geliyordu. Hüseyin Cahit Yalçın yaptığı bir çeviride coğrafi bir terim olarak geçen burun yerine, “karaların denizlere uzandığı kara parçası” olarak yazdığını belirtir. Kısa yazıp başı derde sokmaktansa uzun yazıp meseleyi anlatmak daha uygundur.
PDF
Hayriye Hanım için Talat Paşa değil, Bafralı Talat’tı.
“O benim sade kocam değil, anam abam, düşüncem, duygum her şeyimdi. Otuz altı milyon nüfuzlu bir imparatorluğun başında idi. Ama Ayasofya’da evimiz kira idi. Bir nazıra değil, orta halli mütevazı bir aile gibi kira vererek oturduk. Milyarlar ve milyarlarla oynadı. Fakat kursağına bir lokma, bir zerre haram girmedi. Belki inanmazsınız sadrazam iken bile yemeğini sefertası ile Bab-ı Ali’ye gönderirdim. Bir yere gitmesini, kimseden ikram görmesini istemezdi. Dahiliye Nazırı iken halktan biri gibi gizlice Balık Pazarına gider, fiyatları kontrol ederdi. Polisler bu arada onu bazen tanırlar, lakin huyunu bildikleri için yanına sokulmazlardı. Sabahları pek erken kalkardı. Çoğu zaman polislere görünmemek için arka kapıdan çıkıp giderdi. Evine bağlılığı da büyüktü. Evinde kalabildiği zamanlar en mesut, en neşeli zamanları idi. Bundan büyük zevki yoktu. Ben on senelik müşterek hayatımızda bir gün bile aramızda gürültü patırtı şöyle dursun, küçük bir anlaşmazlık, kırgınlık görmedim. İyi yemeğe meraklıydı. Ama içki içmezdi. Ben Paşa’nın ağzına alkol aldığını görmedim. Dindardı. ‘Yarın kandil çocuklar’ der ve hep beraber oruç tutardık. Her sabah abdestini alır, namazını kılar ve öyle işine giderdi."
375 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.