Kristalizasyon yüzünden günün birinde kendi yarattığımız bir hayale aşık olduğumuzu, hayretler içinde görürüz. Tecrübe güvensizlik yaratır. Gittikçe kristalizasyon kabiliyetimiz azalır.
Stendhal’a göre sevmek, bütün hayal gücümüzü harekete geçirmektir. Aşkı devam ettiren, kafa. Kadın var, sadece fiziktir ve yalnız görünce arzularsınız. Neden? Hayale hitap etmez de ondan. Aşkın tek yaratıcısı hayaldir. İki nevi muhayyile var. Biri yıldırım gibi çarpar insanı, sabırsızdır, her şeyi sevginin çıkarına kullanır ve hemen harekete zorlar. Öteki hayalperesttir, ağır işler, vefakârdır. Birincisinde kafa kalbin emrindedir.
Kırmızı ve Siyah’ın aşıkları var. Bu roman okununca biten kitaplardan değil, sizinle gelişen kitaplardan. Her okuyuşta yeni, her okuyuşta derin, senin gibi. Kırmızı ve Siyah’ı sana başka bir gün anlatacağım.
“Kırmızı ve Siyah”ın Madam dö Renal’ı sana ne kadar benzer bilmiyorum. Seni tanımadan önce çok severdim onu. Şefkatiyle, ihtirasıyla, günahları, vicdan azaplarıyla büyük kadın. Büyük yani bütün.
Stendhal yaman bir yazar. Yalınkılıç bir üslubu var: tok ve pırıltılı. “Kırmızı ve Siyah”ı da seninle beraber okumak isterdim. Bütün sevdiğim kitaplar gibi.
Yıldırım aşkı deyimi, beklenilen kişiyle karşılaşmanın gözkamaştırıcı niteliğini ifade eder. Bu yıldırım aşkı şuurlu olmayabilir de başlangıçta. Yıldırım aşkı, bilinçli ya da bilinçsiz olarak içimizde geliştirmiş olduğumuz ideal sevgili modelinin birdenbire karşımıza çıkmasıdır. Bu modelin ideal olması, insanın yarım yanını bütünlemesindedir.