Kitabın 1792'de yazıldığını göz önünde bulundurarak aslında kadınların toplumdaki konumu o zamanki halinden daha iyileşmiş olsa da, maalesef hala kocaman bir problem halinde sürmekte olan kadının hor görülmesi, erkek karşısında bastırılması, geri planda kalması, engellenmesi gerçeğini tüm detaylarıyla önümüze seren ve eleştiren, sadece bununla da kalmayıp öneriler sunan bir kadının sözcüklerini gururla okuma imkanı bulduğum için kendimi şanslı hissediyorum. Kadını, hayatı boyunca rol alabileceği birçok konumda, hem bir evlat hem kız kardeş hem eş hem anne gibi, aynı zamanda da bir birey, bir yurttaş olarak ele alıp, onu her konumda en verimli haline nasıl getirebiliriz sorusuna karşılık bulmaya çalışıyor yazarımız. Bu nokta da elbette en çok eğitimin üzerinde duruyor. Eğitimle birlikte kadının toplumda daha sağlam ve özgürce yer edinip, daha saygı duyulan ve değerli bireylere dönüşmesi, daha çok söz hakkı elde etmesi amacıyla atılmasına ihtiyaç duyulan adımlardan bahsedip, bu noktadan ne kadar uzak oluşuna içerleniyor aslında. Tabii şimdi bu tarihte yani yaklaşık 250 yıl sonrasına baktığımızda, birçok adımın atılmış, birçok mücadeleden galip gelinmiş olduğunu görmek gurur verici ancak hala atılması gereken birçok adım, değişmesi gereken birçok şey olduğu da apaçık ortada. Kitapla, daha doğrusu yazarla ilgili fark ettiğim başka bir detay da aslında bana kitabı daha bir heyecanla okutan şey oldu ki o da, kitabın yazarının bundan hemen önce okuduğum Frankenstein kitabının yazarının annesi olduğunu fark etmemdi. Hiç habersiz bu denk gelişin farkındalığı beni mutlu eden ufacık bir başka detaydı.