Sabahattin Ali benim için ne yazsa okurum dediğim nadir yazarlardan birisi. Kalemini, değindiği konuları, eleştirilerini, yaptığı çıkarımları ayrı ayrı seviyorum o yüzden ayda bir defa okuduğum bu Sabahattin Ali kitapları beni dinlendiriyor. ⠀
Bugün ki kitabımızda Kağnı/Ses/Esirler kitabı. Üç farklı kitap sizin anlayacağınız ikisi öykü birisi oyun. ⠀
Öykü olan Ses ve Kağnı da yine her zamanki gibi bazılarını çok sevdim bazılarına olmasa da olurdu dedim ama yine de ayrı bir tat aldım hepsinden. Öyküler arasında kalbimi çalan bir tane vardı ki ona bayıldım, kendisi gözde öyküm oldu ismi Gramofon Avrat’tı. İki üç sayfalık bir hikayenin neresini beğendin diye soracak olursanız da Azime ve Murat arasında sözsüz geçen o iletişimi sevdim, bir adamın bir kadın zarar görmesin diye kendisini hapse attıracak bir suç işlemiş olmasını sevdim, bir kadının bir adama olan güvenini sevdim, hiçkimseyi hatırlamayan bir kadının sadece tek bir adamı hatırlamasını sevdim kısacası sevdim de sevdim. ⠀
Bir de son kısım olan Esirler vardı. Bir oyundu ki gerçekten sahnelense tekrar tekrar izlerdim dediğim bir eserdi. Satırların altını çizmeyen ben sayfa sayfa not aldım ve bu eserde Sabahattin Ali’nin felsefi bakış açısını da görmüş oldum. Oyun aslında milattan sonra yedinci yüzyılda geçiyor. Çinlilere esir düşen Türklerden bahsediyor yazarımız tamam belli bir düşünce vardı ama o son üç sayfadaki Kürşad’ın söyledikleri içime oturdu. ⠀
O yüzden öyküleri okuyamıyor musunuz o zaman oyunu okuyun çünkü çok güzeldi çook ve Ven-Çing senden nefret ediyorum tek söyleyeceğim bu.