Üç Öğüt
Şa'bi şöyle bir hikâye anlatıyor:
Adamın biri küçük bir kuş avladı. Kuş,
"Beni ne yapacaksın?" diye sordu. Adam,
"Seni kesip yiyeceğim" dedi. Kuş,
"Vallahi, ben ne et ihtiyacını gideririm ne de aç kişinin
karnını doyururum. Beni kesip yemekten bir şey çıkmaz.
Gel, ben sana üç öğüt vereyim ki bunlar beni yemekten
çok daha hayırlıdır. Ancak bunlardan birini, senin elinde
iken söylerim. Diğerini, uçup dala konduktan sonra, öbürünü de ovaya açıldıktan sonra söylerim" dedi. Adam,
"Söyle bakalım" deyince, kuş,
"Elde edemediğin şeyin hasretini çekme" dedi ve uçuverdi. Adam,
"Haydi, ikinciyi söyle" dedi. Kuş daldan,
"Olmayan bir şeyin olacağına inanma" dedi ve uçup
dağın eteğine kondu. Sonra da,
"Ey ahmak, beni kesseydin, benim karnımdan her biri
yirmi miskal ağırlığında iki tane inci çıkaracaktın" dedi. Kuş
bunu der demez, adam hemen yere yıkıldı ve,
"Eyvah" diyerek çırpınmaya başladı ve,
"Haydi üçüncüyü söyle" dedi. Kuş,
"Sen daha şimdiden iki öğüdümü unuttun, üçüncüyü
söylesem ne kâr. Sana demedim mi elde edemediğin şeyin
hasretini çekme, mümkün olmayan şeyi de tasdik etme!
Ey ahmak! Ben kanım, kanadım ve kemiklerimle 20 miskal
gelmem. 20 miskal ağırlığında iki taş karnımda nasıl olabilir?" dedi ve uçup gitti.