"Üzerimdeki yıldızlı gökyüzü"nden ve "içimdeki ahlaki yasa dan" sonra, en sonunda "ruh zengini bir halkın devrimi" üçüncü ve son defa Kant'ın ruhsal halini hayranlık ve derin saygıyla doldurmuştur.
Şimdi dini, salt aklın sınırları içerisinde felsefi olarak incelerken, dini "salt aklın içerisinden”türetme peşinde değildir. Çünkü Kant, dini öğretilerin, "doğaüstü ilham alan adamlardan" kaynaklandığını ve gerçekten de Tanrı'nın kavranamaz aşkınlığını dile getirdiğini kesin gerçek olarak kabul etmez ama bunu mümkün saymaktadır. Kant sadece, "vahyedildiğine inanı lan dinin metninde, lncil'de, salt akıl yoluyla da bilgisine ulaşılabilecek olanı" belirginleştirmek ve felsefi olarak sınamak ister. Bu, modernliğin dine eleştirel bakan diskurunu başlatan ve her türlü düşünülebilir köktenciliğe karşı ayırt edici bir devrimci yön değişikliğidir. Kutsal kitap, koşulsuz izlemek zorunda olunan bir tanrısal dogma değildir; teorik ve pratik aklın ölçütlerine göre ölçülebilen bir metindir.
lnsana nasıl davranması gerektiğini söyleyen buyruk kimden gelir? Kant'ın cevabı: Kendisinden başka hiç kimseden! Aydınlanmacı'nın özgürlük düsturu "kendi aklını kullanmaya cesaretin olsun!", insanı kendi yasa koyucusu ilan eder. izleyebileceği "gereklilik" kendi özerk "isteyişinden" kaynaklanmaktadır. İradenin bu kendi yasasını koymasını Kant edepliliğin en üst prensibi ilan etmiştir. lnsanı yularıyla yöneten doğa değildir; onu ahlak yasalarına uymaya zorlayan devlet değildir; niyeti iyiyse yapması gerekeni ona kural halinde söyleyen tanrısal emirler ya da kutsal kitaplar değildir.
1762'de onun Emile ya da Eğilim Üzerine'sini okumaya başladığında, birkaç gün boyunca her zamanki gezinti yürüyüşlerinden vazgeçecek kadar kendini kaptırdığı söylenir.