Hasta geldiğinde tam bir vejetatif şok halindeydi. Cildi maviden kırmızıya lekelerle doluydu. Titriyordu, gözleri çok perdeliydi. Zar zor konuşabiliyordu. Başta işbirliğine istekli görünüyordu. Ama yüzünde ve omuzlarında kasılmalar başlayınca birden ayağa fırladı, sırtından bir bıçak çekerek üstüme geldi. Bu tür şeylere hazırlıklı olmayı alışkanlık haline getirmiştim. Elini yakaladım, sıkarak bıçağı aldım ve sert bir tonla divana uzanıp kıpırdamamasını söyledim. "Sizi öldürmeliyim... Öldürmeliyim... Bunu yapmak zorundayım..." diye bağırdı. 20 yılı aşkın bir süre, orgonotik akımlara ilişkin gerçekleri bilimsel olarak betimlememden dehşete düşen insanların ölümcül öfkelerine maruz kalmıştım; bu öfkeyi anlıyordum. Bu dehşetle başkan adaylarında, komunist kurtarıcılarda, faşist gizemcilerde, iyi uyum sağlamış psikanalizcilerde, nevrotik adli tıp psikiyatristlerinde, nörologlarda, akıl hastanesi müdürlerinde, pes etmiş kanser patologlarında, şizofrenlerde, her türlü politikacıda, iş arkadaşlarımın entrikacı karılarında vs karşılaşmıştım. Dolayısıyla nasıl bir durumla karşı karşıya olduğumu biliyordum.
“İnsanın soyoluş açısından çok eski yaşam biçimlerinden gelişmesine rağmen, kökenini oluşturan biçimlerle ilgisi olmayan yeni bir canlı türü olduğu düşüncesiyle hâlâ sıklıkla karşılaşıyoruz.”
Analist bir analizin başarısızlığının nedenlerini açıklarken, hastanın "iyileşmek istemediği" veya içini açmadığı şeklindeki bilgilere sığınmamalıdır, çünkü sorunumuz tam da budur, hastanın neden iyileşmek istemediği veya içini açmadığıdır.