Yavaş yavaş ölüyorlardı; bu çok açıktı. Düşman değillerdi; suçlu değillerdi; onlar, artık bu dünyaya ait olmaktan uzak, yeşilimsi bir loşluk içinde allak bullak olmuş halde yatan, hastalıklı kara gölgelerden başka bir şey değillerdi.
Nasıl anlayacaksınız ki? -Ayağınızın altına sağlam bir kaldırım döşemişler, etrafınızda size tezahürat yapıp üzerinize düşmeye hazır komşular; rezalet, darağaçları ve tımarhanelerin kutsal dehşetiyle, kasapla polis arasından narin adımlarla geçiyorsunuz. Bir adamın özgür ayaklarının kendisini yalnızlıktan -polisin olmadığı tam bir yalnızlıktan mutlak bir sessizlikten -halkın görüşünü fısıldayan nazik bir komşunun uyarı sesinin duyulmadığı mutlak bir sessizlikten geçirerek ilk çağların neresine götüreceğini nasıl hayal edebilirsiniz?