Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Karanlık Madde ve Dinozorlar

Lisa Randall

Karanlık Madde ve Dinozorlar Sözleri ve Alıntıları

Karanlık Madde ve Dinozorlar sözleri ve alıntılarını, Karanlık Madde ve Dinozorlar kitap alıntılarını, Karanlık Madde ve Dinozorlar en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Yeryüzündeki yaşamda olduğu gibi, evrenin tarihinde hem yavaş yavaş olan hem de felaket getiren süreçler rol oynamıştı. Evren için "felaket" şişmeydi. Felaketle, bu sürecin sadece aniden ve çarçabuk meydana geldiğini kastediyorum. Şişme Evrenin başlangıçtaki içeriğini yerle bir etmişti; fakat bu, patlayıcı evre sona erdiğinde, Evrenimizi dolduran maddeyi de yaratmıştı.
Sayfa 66 - ALFA YAYINEVİ
Kara delikler ve karanlık madde, siyah mürekkep ve siyah filmden daha fazla aynı değildir. Karanlık madde ışıkla etkileşmez. Kara deliklerse ışığı soğurur ve başka her şey aşırı yakınına gelir. Kara delikler, içine giren tüm ışık içeride kaldığı için karadır. Işıma yapmaz ve geriye yansıtmaz. Maddenin her şekli bir madde oluşturmak üzere çökebileceğinden, karanlık madde kara deliklerin oluşmasıyla ilgili olabilirdi. Fakat kara delikler ve karanlık madde kesinlikle aynı şey değildir. Hiçbir şekilde karıştırılmamalıdır.
Reklam
Kuantum mekaniği bize şişmenin sona erdiği tam zamanın belirsiz olduğunu söyler; bu da şişmenin gökyüzünün farklı bölgelerinde birazcık farklı zamanlarda sona erdiği anlamına gelir. Bu ufacık kuantum etkileri, ışınımda mükemmel bir örneklikten küçük sapmalar olarak iz bırakmıştı. Bunlar, aşırı küçük olsalar da, bir havuza bir çakıl taşı bıraktığınızda, suda ortaya çıkan tedirgemeler gibidir.
Sayfa 70 - ALFA YAYINEVİ
Güneşten oldukça ötelerde, Mars ve Jüpiter'in yörüngeleri arasında, bir sınır yer alır, onun ötesinde su ve metan gibi uçucu bileşikler buz olarak donmuş dururlar. Bu dış bölgedeki gezegenler çok daha etkin şekilde büyürler, çünkü dünyasal gezegenleri oluşturan malzemeden aşırı derecede bol malzemeden yapılmışlardır. Bu hidrojeni içermekteydi; hidrojenler yeterince hızlı oluştuklarında, büyük miktarlarda birikir. Hep birlikte, bu dört gazlı dev gezegen -Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün- Güneş Sisteminin kütlesinin (Güneşin kendisinin dışında) yüzde 99'unu kapsar; bunun çoğunu da, o malzemenin birikebildiği bölme çizgisine en yakın olan Jüpiter taşır.
Yeryüzündeki yaşamda olduğu gibi, Evrenin tarihinde hem yavaş yavaş olan hem de felaket getiren süreçler rol oynamıştı. Evren için "felaket" şişmeydi. Felaketle, bu sürecin sadece aniden ve çarçabuk meydana geldiğini kastediyorum. Şişme Evrenin başlangıçtaki içeriğini yerle bir etmişti; fakat bu, patlayıcı evre sona erdiğinde, Evrenimizi dolduran maddeyi de yaratmıştı.
Unutmayın ki göktaşlarının öyküsü sadece yıkım hakkında değildir. Yeryüzüne yağan birçok göktaşı ve mikro-göktaşından bazı iyi şeyler de gelmişti. Göktaşlarının Yeryüzü üzerinde kalan parçaları olan meteoritler, yaşama esas teşkil eden aminoasitlerin bir kaynağı olmuştu ve ayrıca bildiğimiz kadarıyla varlığın bir diğer kilit bileşeni olan suyun da. Burada işlediğimiz metallerin çoğu kesinlikle dünya-dışı çarpışmalardan gelir. Şu da iddia edilebilir ki yeryüzündeki dinozorları öldüren bir göktaşı çarpmasının ardından memelilerin hâkimiyetinin hızla ortaya çıkmaması durumunda insanlar ortaya çıkamazlardı. Bunun iyi bir şey olmadığı düşünülür daima, ama ben buna olumlu bakıyorum.
Sayfa 138Kitabı okudu
Reklam
Yeryüzünün ilk yıllarından kalma mineral artıkları çok kıt olsa da, çok sayıdaki Ay krateri ve gezegenin çok daha büyük boyutu bize ilk yıllarında Yeryüzünün de pek çok çarpmaya maruz kalmış olması gerektiğini söyler. Bunlar büyük olasılıkla yüklü miktarda organik malzeme temin etmişti.
Sayfa 234Kitabı okudu
Sıradan madde ve karanlık madde uyumlu şekilde çöktüğünden, gökadalardan gelen ışınım bol karanlık maddeli bölgeleri de ortaya çıkarır. Nasıl dünya üzerindeki çevre ışıkları şehirlerin haritasını çıkarıyorsa, Evrendeki en parlak bölgeler de en büyük sayılardaki yıldızlarıyla en yoğun gökada bölgelerini haritalar. Dünyanın ışık haritası nüfus yoğunluğunu saptadığı gibi, ışık da toplam kütle yoğunluğunu ortaya çıkarır.
Kararlı bir astroküre herhalde yaşamın ortaya çıkışı için büyük olasılıkla önemliydi. Gezegene çarpan çok fazla kozmik ışın -ya da hatta aşırı sayıda küçük-gezegen ve kuyrukluyıldız- ve birçok yaşam tipi bir oluşum şansına sahip olmayabilirdi. Başarılı şekilde ortaya çıkmış olan herhangi bir şey muhtemelen çabucak yok olabilirdi. Yaşamı barındıran bir gezegen haddinden fazla Güneş ışınımından kaçınmak için Güneşten yeterince uzak olmalıdır, fakat belki dış gezegenler tarafından küçük-gezegenlerden korunacak kadar da yakın olmalıdır. Olsa da olmasa da bu gereklidir. Jüpiter kesinlikle Yeryüzünün büyük ağabeyi -ya da fedaisi- rolünü oynar; küçük "kardeşini" dünya-dışı saldırılardan korur ve yaşamın gelişmesini bu denli basit hale getirir.Ayrıca gezegeni koruyan yıldız yelidir; bu, 8. Bölümde Güneş Sisteminin kıyısını tanımlama bağlamında tartışılmıştı, bu yel heliosferi yaratmak üzere yıldızlararası malzemeyle etkileşir. Gökadasal kozmik ışın sıklığı bu bölge içinde görece düşüktür, bu da muhtemelen Yeryüzünün iklimini sabitler ve ortaya çıkan herhangi bir yaşamı çok daha direkt yıkıcı etkilerden korur.
Sayfa 240Kitabı okudu
Kuyrukluyıldızlar bir başka özelliğe daha sahiptirler; onlar küçük-gezegenlere kıyasla orantısız miktarda enerji taşırlar; çünkü genelde daha yüksek hızlarda hareket ederler: küçük-gezegenlerin 10 ila 30 km/snʼlik hızlarına karşılık, kuyrukluyıldızlar 70 ya da daha fazla km/sn'lik hızlara ulaşabilirler. Tipik olarak, bir balistik mermi 11 km/sn'den daha az hızla giderken, bir küçük-gezegen 20 km/sn hızla ve kısa-periyotlu kuyrukluyıldız daha çok 35 km/sn hızla ve uzun-periyotlu kuyrukluyıldız 55 km/sn hızla hareket eder; daha yüksek hızlar da vardır. Kinetik enerji sadece kütleyle artmaz, ayrıca hızın karesiyle de artar. Kuyrukluyıldızların daha büyük hızları, daha bile seyrek kuyrukluyıldız çarpmalarının ya da daha küçük cisimlerden gelen çarpmaların, ilke olarak daha-yavaş hareket eden küçük-gezegenlerden çok daha büyük hasarlar meydana getirdikleri anlamına gelir.
Sayfa 262Kitabı okudu
Reklam
Yeryüzü üzerindeki pek çok eski krater jeolojik etkinliklerle silinip yok olduğundan, burada gözlediklerimizin çoğu çok daha yeni ve seyrek çarpmalardan ortaya çıkmıştır.Çoğu çarpma büyük olasılıkla 3,9 milyar yıldan daha önce Güneş Sisteminin erken evresinde, gezegenlerin oluşumundan geriye kalan malzemenin dağılıp dolandığı zamandan itibaren meydana gelmişti. Fakat Yeryüzü, Mars, Venüs ve diğer jeolojik olarak çok daha aktif cisimler zamanla kraterlerin kanıtını kaybetme eğilimine girmişlerdi; jeolojik olarak atıl duran Ayın böylesine çok belirgin kraterleri göstermesinin nedeni budur.Çok daha yeni çarpmalar bile artık büyük ölçüde kaybolmuştur. Onlar makul sıklıkta meydana geldikleri halde, küçük çarpmalar dikkati çekecek bir iz bırakmazlar; en azından uzun bir süre için. Aslında küçük kraterler, Yeryüzünün yoğun atmosferi nedeniyle, bekleyebileceğinizden daha az yaygındır. Venüs ve Titan'daki gibi, atmosfer bizi birçok küçük çarpmadan korur; oysa orada onları koruyacak atmosfer olmadığı için Merkür ve Ay üzerine pek çok çarpma meydana gelir.
Sayfa 174Kitabı okudu
Çoğu yıldızda olduğu gibi, Güneş ve Güneş Sistemi devasa boyutlu bir molekülsel gaz bulutundan ortaya çıkmıştı. Güneş doğmadan önce, o bölgede her şey hızla hareket etmiş ve sık sık çarpışmalar olmuştu. Yüz bin yıl kadar sonra, bu sistem, içinde henüz çekirdek kaynaşmalarının olmadığı bir ilkel yıldıza ve bir ilkel gezegensel diske çökmüştü; işte bu en sonunda Güneş Sistemindeki gezegenlere ve diğer cisimlere dönüştürülecek olan şeydi. Yaklaşık 50 milyon yıl sonra, hidrojen kaynaşmaya başlamış ve bizim Güneşimiz oluşmuştu. Güneş, bulutsu sistemin kütlesinin çoğunu çabucak yalayıp yutmuştu; yine de Güneş çevresinde bir diskte toplanmak üzere biraz malzeme kalmıştı geriye; bunlardan da gezegenler ile kuyruklu yıldızlar ve göktaşları gibi diğer Güneş Sistemi cisimleri ortaya çıkacaktı. Güneş tarafından üretilen enerji kütlesel çekime direnir direnmez, Güneş Sistemi doğmuştu.
Yıldızlar, çekirdek kaynaşması (füzyon) yakıtıyla beslenen kütleçekimle bağlı sıcak, yoğun gaz toplarıdır. Gaz topları, bir gökadanın yoğun gazlı bölgelerinde yaratılmışlardır. Diskteki gaz gökadanın merkezi etrafında yörüngede dönerken, daha yoğun bölgeler olan bulutlara parçalanır ve onlar da daha fazla çöker. Bu haleler içinde çok yüksek yoğunluklara çöken gazdan yıldızlar oluşur.Bu gaz toplarından biri olan Güneşimiz 4,56 milyar yıl önce, içinde kütleçekim, gaz basıncı, manyetik alanlar ve dönmenin rol oynadığı aktif bir sistem olarak başlamıştı. Neredeyse Güneş Sistemi kadar eski malzeme içeren göktaşları bulunmuştu ve birçok müzede bunların örnekleri vardır. Güneş, Samanyolunun orta düzlemine çok yakın bir yerde, 27.000 ışık-yılı kadar bir yarıçapta bulunmaktadır; yarıçapsal olarak en azından diğer yıldızların dörtte üçünden daha dışta.
Daha ileri sorgulama, önce dev yıldızların oluştuğunu gösterir; fakat onlar ya Evrene ilk ağır elementleri salarak çabucak süpernovalara dönüşür ya da kara delikler haline çökerler. Bu ağır elementler Evrenin daha sonraki gelişmesinde önemli bir rol oynar.Sadece metallerin-ki gökbilimcileri bunlara ağır element der-ortaya çıkmasından sonra, daha soğuk, daha yoğun bölgelerde küçük yıldızlar (Güneş gibi) oluşabilir ve şimdi gözlediğimiz yapı oluşur.
Kuantum mekaniği bize şişmenin sona erdiği tam zamanın belirsiz olduğunu söyler; bu da şişmenin gökyüzünün farklı bölgelerinde birazcık farklı zamanlarda sona erdiği anlamına gelir. Bu ufacık kuantum etkileri, ışınımda mükemmel birörneklikten küçük sapmalar olarak iz bırakmıştı. Bunlar, aşırı küçük olsalar da, bir havuza bir çakıl taşı bıraktığınızda, suda ortaya çıkan tedirgemeler gibidir.
119 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.