Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Karşıdüşünce

Fazıl Hüsnü Dağlarca

Karşıdüşünce Gönderileri

Karşıdüşünce kitaplarını, Karşıdüşünce sözleri ve alıntılarını, Karşıdüşünce yazarlarını, Karşıdüşünce yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Sofra
“Kimin sofrası büyükse onun, sofrasını çaldığı biri vardır. Ama ki­min sofrası çok büyükse onun, sofrasını çaldığı bir toplum vardır.“
sus
“Ağzı olanlar susmaz. Konuşur, bağırır, haykırır onlar. Ama aslolan susmaktır. Ağzı olanlar değil, düşüncesi olanlar susar.”
Reklam
Konuşmamak
“İki kişi konuşmaz: Biri hiç düşünmeyen, biri çok düşünen.”
Sayılarla Düşünmek
“Sayılar yürüdükçe, 2, 3, 4, 5. . . oldukça her sonraki sayı; kendin­den öncekilere borçlanmış demektir. Kendinden öncekilere borcu olmayan, borçsuz olan "1" en mutlu sayıdır.“
Bir Ayaklanmanın Yıldönümünde
Seçim kaç yılda bir olursa olsun toplumu yönetenler her sabah yeniden seçildiklerini bilmelidirler. Bu duygudan ayrıldıkları gün toplum dikilir karşılarına. * Her ayaklanmanın bir gerekçesi vardır. Toplum, ayaklanmadan çok önce bütün durumlarıyla söyler bunu. Toplumu yönetenler duymamazlık, anlamamazlık içinde kalırlarsa gerekçesini ayaklanmasıyla uygular toplum. * Toplumu yönetenler "arada bir" kendilerini toplumun iş başına getirdiğini unuturlar. Kendi çıkarları için çalışmaya başlarlar. İşte toplum uyarır onları "arada bir".
Güç
Güç, istemenin kımıldanışıdır. * Savaşı yapan güçtür. Ama barışı yapan daha büyük bir güçtür.
Reklam
Leke Denilen
Leke nedir? Tuttuğumuzdan, değdiğimizden sonra, bizde kalan. Kara belki, ak belki. * Lekelerimiz "ak"sa ne mutlu. Tuttuklarımızın, değdiklerimizin bize bıraktığı aklar an kılar bizi. * Leke yavaşça bulaşır. Belki belirsiz bir tadı bile vardır her lekenin. * "Ak" lekeleri biz öderiz. Kara lekeler "öder" bizi. * Biz kendi kendimizi lekeleriz. Hiç kimse, hiç kimseyi gerçek an­lamıyla "lekeleyemez". * "On parmağında on leke" derler. Bu, herkesi lekelemek isteyenlerin lekeli olduklarını anlatır. * Çoğu kez böyledir: Birisi birisini lekelerken kendi tuttuklarına, değdiklerine bulaşır, lekeler kendini. * Lekelemek bize kolay gelir. Alırız bir karayı, atarız kızdıklarımızın üstüne. Leke, oraya varır mı varmaz mı, bu bir "yerini sevme" ko­nusudur. Ama avuçlarımız attığımız karayla doludur artık. * Yerini sevmesi, lekenin bulaşabilmesi için ilk gerektir. Attığımız lekeler "yerini sevmezse" çabalarımız boşunadır hep. Orada kalmaz leke, tutmaz leke. * Lekenin tutması, bulaştığı yerde, küçük bile olsa, bir alan bula­bilmesiyle oranlıdır. Değilse, bin yıl çabalasak karanın yeri yoktur ak üzerinde. * Geceler lekelerimizi saklayamaz. Tam tersine, büyür geceleyin lekelerimiz. * Bir özelliği de bulaştığı yerden artık hiç çıkmamasıdır lekenin. Lekeleri yok edemez ölüm bile.
136 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 saatte okudu
Dağlarca'nın bu düzyazılarını, belli konular çevresinde toplan­ mış aforizmalar saymak olanaklı görünmektedir. Öyleyse, edebiya­ tımızda pek örneği görülmeyen bu aforizma türüne Dağlarca'nın, Vatan'da yayınlanan bu metinlerle, kısa süreli ama çarpıcı bir katkı yaptığı öne sürülebilir. Şiirde benzersiz olan Dağlarca, düzyazıya da el atar atmaz -ve her attığında- herkesten farklı söylemektedir: dü­ şünceyi çıplak olarak ortaya sermekte, ve bu sergileyişte Türkçe'ye özgü yoğunlaştırma ve yalınlaştırma olanaklarını büyük bir usta­ lıkla devreye sokmaktadır; böylece, o, nasıl Türkçe düşünüleceği konusunda etkin örnekler sunmaktadır.
Karşıdüşünce
KarşıdüşünceFazıl Hüsnü Dağlarca · Yapı Kredi Yayınları · 201813 okunma
Bir sofra vardır. Kuş sütünden başlar, havyarda biter. Çağdan çağa büyür, süslenir, genişler o. Başka bir sofra vardır. Kara ekmekten başlar, soğanda biter. Çağdan çağa uzanır o. İşte, her yerde her çağda kocaman bir gerçek: Bu sofralar, erdemle ters oranlıdırlar. * Kimin sofrası büyükse onun, sofrasını çaldığı biri vardır. Ama ki­ min sofrası çok büyükse onun, sofrasını çaldığı bir toplum vardır.
İşte yeryüzünde bütün yolların ulaştığı yer: Bir et, bir ekmek. Sonra neler de neler. İşte açıl susam açıl, diye masallardan yeryüzüne büyüyen. * Ellerimizle dokuna dokuna yerken daha tez doyardık. Bugün çatal, kaşık, bıçak. .. bir oyun gibi uzar, öğünden öğüne, yediklerimiz. * Isırdığı için, ezdiği için mutludur dişlerimiz. Mutlu değildir dişle­ rimiz, daha ısıramadığı için, daha ezemediği için.
Reklam
Yılanlar, toplum yaşamalarında toprak yaşamalarından çokturlar: Toprakta on yıl yaşayan bir yılan, toplumda en az birkaç devrim evresinde yaşar. * Yaşlandıkça yavaşlarız. Peki, neden bu? Yılanlar yavaştırlar da on­ dan. Yaşlandıkça biraz yılanlaşırız da ondan.
Yılanlar da eşekler, köpekler, kurtlar; mandalar gibi insanların yalnız bir yönünü yaşarlar doğada. Güneşten kaçan yönünü, al­ datan yönünü. * Yılanlar en kişisel uzamalarımızdır. Bugünden yarına, ama daha gündüzsüz. Bu ekmekten öteki ekmeğe, ama daha ağzı açık.
Işıklarda bizden önce, bizimle birlikte, bizden sonra bir yaşama vardır. Belki de bundan ötürü ışıklar güçlüdür. * Işıklar çekicidir. Belki de bundan ötürüdür ışıklara doğru gitme­miz. * Işıklar, görünmeleriyle yalnız kendi "yerlerini" değil, bizim "yer­lerimizi" de belli ederler.
Işık, görünürken bir "düşünce"dir. Usun da ısrarla başladığını an­latır bu. * Yurt karanlıklarında ışık nedir? Yurdun eski uygarlığı mı? Hayır. Yurdun doğa zenginliği mi? Hayır. Yurdun yeraltı değerleri mi? Hayır. Yurt karanlıklarında ışık, üzerindeki toplumdur. * İşte, gerçek bir toplumumuz olmadığı için yurdumuz karanlık.
Işık, karanlıkta kişinin ilk gördüğüdür. İlk gördüğü, ilk inandığı. * Karanlıktan niçin korkmaz kişi? Şundan: Her karanlıkta küçük küçücük de olsa ille de bir ışık vardır. * Işık, nice küçük ama nice küçük olursa olsun, kocaman ama ko­ caman bir karanlığı "belli" eder. * Işık, aydınlıktan öncedir.
741 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.