Dilin yeri, onu kullanan insanların zihinleri olmalıdır. Dil, kendi kendini ayakta tutan bir varlık değildir. Ancak konuşulup aktarılabileceği bir topluluk varsa, dil var olabilir. Toplulukların esenlikte olmadığı yerde dil tehlikededir. Diller, konuşucularını yitirdiklerinde, 'ölürler'.
Ayrıca, insan kaynağı olarak geleneksel bilginin değeri, Batı'ya ekonomik bir katkısı olmadıkça tanınmıyor..... Önümüzdeki bilimsel gelişme adımları, uzak bir yağmur ormanında konuşulan anlaşılmaz bir dilde kilitli duruyordur belki de.
Bu kitap boyunca, dil değiştirme ve dil ölümünün ne çok örnekte, teslim olmaktan başka gerçekçi seçenek bırakmayan baskılar ve zorlayıcı toplumsal koşullar altında gerçekleştiğini göstereceğiz.
Avustralya'nın en eski yerlilerinin 250 dilinden çoğunun yok olup gittiğini, uzun dönemde ancak birkaçının yaşayakalmasının beklendiğini pek az kişi bilip umursar görünüyor. Bugünkü California eyaletinde, konuşulagelmiş 100 yerli dilinden birini öğrenen tek bir çocuk yok. MAN dilinin son konuşucusu 1974'te öldü. Dünyanın dört bir yanından daha birçok dil için de aynı bunaltıcı öyküyü anlatmak mümkün: Gelecek yüzyılda dünya dillerinden en azından yarısının soyu tükenebilir. Bu farklı dilleri yeryüzünden silecek ne oldu?