19-26 Aralık 1978'i özetleyen müthiş bir eser. İnsanlığın nasıl bir gün de öleceğini, insanlığı içselleştirememiş varlıkların nasıl ölüm makinesine dönüşelebileceğini, her gün kapısını çaldığı, yemeğini, sofrasını paylaştığı, güvendiği insanların (!) yaşantıları farklı diye yaşamlarını nasıl yıktığını anlatan kitap.
Kayıplarına bile üzülemeyecek kadar çok şeyi kaybeden insanlar...
Bu kitap hakkında söylenebilecek o kadar çok şey varken söylenecek hiçbir şey yok aslında.
Kaybolup gitmiş olan onca şey bir kitaba, bir kaç söze ne kadar sığdırılabilirse sığdırmaya çalışmış İnci Aral.
Son olarak yazarın sözleriyle bitirmek istiyorum.
"...bütün çocukları ölmüştü. İşte o hâlâ yaşıyordu. Yaşıyor muydu? Kendi gövdesinin herhangi bir nesneden öte ne değeri olabilirdi artık. Gereksiz yere yaşayan bir şey. Şimdi bilmediği bir evde, yabancı bir odada, kendi yokluğunun, yıkıntısının adı konamaz derinliğinde yatıyordu ve belki de onun mezarı da burasıydı." sf. 33