Selma çok düşünür, az konuşurdu; suskunluğu beni kalbinin vuruşlarını duyduğum, düşünce ve duygularını gözlerimin önüne getirdiğim erişilmez bir rüya âlemine götüren bir müzikti.
Ruhum, kafesinin parmaklıkları arkasından, kendisine benzer öbür kuşların engin göklerde özgürce uçtuklarını gören bir şahinin çektiği acı gibi acılar çekti.
Gece gelip sabah veda eden bir yabancı misafir gibi midir aşk? Ya da uyurken görüp uyandığımızda unuttuğumuz bir rüya olduğunu mu düşünmeliyiz bu sevginin?